Hunter'ın gözünden
Şu anda babamla konuşmak fikrinin, kötü bir fikir olduğunu düşünmüş, tekrar odama giderek bunu gördüğüm rüyanın anlamını kendim bulmaya çalışmaya karar vermiştim.
En azından yapabildiğim kadar.
Rüyamda ne gördüğüm konusuna gelecek olursak. Benden yaşça büyük olan bir kız silüeti görmüştüm. Etrafta uçuşan siyah tüylerle birlikte, bana elini uzatmış, adımı söyleyerek onunla gelmemi istiyordu beyazlığın ardından.
Gitmelimiydim? Sanmıyorum... Her ne kadar sadece bir rüya olsada, bende büyük bir etki bıraktığı aşikar dı. Ve bende bunu, başımı ellerimin arasına almış, yatağımda otururken öylece yere baktığımı fark edince anlamıştım. Kendime gelmem ve bu düşüncelerden bir süreliğine de olsa uzak durmam gerekiyordu.
Ayaklarımı, soğuk zeminle birleştirdim. Terliklerimi giyme zahmetinde bulunmadan açık pencereme yöneldim. İki dirseğimi birden pencerenin altındaki siyah mermer'e koyarken, bir elimide çenemin altına koydum.
Akşam olmuş, yıldızlar bir yanıp bir sönerken, yavaş bir şarkının ritmini tutuyorlardı sanki. Aklıma Herabrienna geldi. Herobrine'ın küçük kızı. Acaba onunlada ileride babalarımız gibi düşman mı olurduk? Yoksa tam aksine yakın arkadaş olup, iyi mi geçinirdik? Kader dediğimiz bu şey, ikimiz için ne sunacaktı bize? Aynı yoldan mı yürüyecejtik, yoksa farklı mı?
Her ne olacaksak olalım benim için farketmezdi aslında. Sonuçta... Olacağı neyse o olurdu değil mi?
Derin bir nefes verirken gökyüzüne bakmaya devam ettim. Kızıl gözlerim, yuvarlak ve parıl parıl parlayarak bana ışık olan ay'a gitti. Ve... Annemi gördüm...
Onu kaybettiğinde henüz iki veya üç yaşındaydım sanırsam. Yani... Babamın dediğine göre öyleymişim. Ama görünüşü, hiç bir zaman kaybolmadı aklımdan... Bir insan nasıl unutabilirdi ki annesini?
Kırmızı, uzun, düz saçları ve siyah gözleri ile pesbemde dudaklarıyla bana baktı bir süre annem Clara.
Elimi çenemin altından çekerken, dirseklerimde mermer ile olan bağını kesti. Ağazım açılmış, ayda gördüğüm manzara karşısında hayrete düşmüştüm. Yanaklarımdan aşağı doğru süzülen bir ıslaklık hissettimem ile gerie birkaç adım gittiğimde ise, kendimi yine duygusallığa teslim ettiğimi farkettim. Öyleydide zaten...
Ben annemi çok özlemiştim... Herşeyden çok...
Öylece bakmaya devam ederken aydaki yansımada duran annem, sağ tarafa baktı. Ve kollunu uzattığı anda, özlediğim başka birini gördüm...
Abim, Warrior'u...
"Anne... Abi... "
Yanaklarımdan süzülen yaşlara bu sefer hıçkırıklar da dahil olmuştu.
Ay'ın önüne geçen kara bulut görültüyü kapatırken tekrar öne atıldım. Elimi öne uzatarak ağlamaklı sesle tüm gücümle bağırdım. Sanki beni duyacaklar gibi.
"Hayır! Gitmeyin! Beni bırakmayın!"
O anda ayağımın altındaki ince halı kaydı ve yüzümde soğuk zeminle buluştu. Ama bu bile ağlamama engel değildi.
Kelimeler sesizce titreyen dudaklarımdan döküldü.
"Lütfen... "
Ardımdan başımı tekrar yere koydum ve hıçkırarak ağlaöaya devam ettim. Zeminin soğuk olmasına aldırmadan.
Ağlıyordum, sekiz yıldır hiç görmediğim annem için, uçları kırmızıya bürünen siyah saçlarımı okşarken, anlattığı ninniyi bidaha duyamayacağıma ağlıyordum. 'Prensim' lafını bidaha duyamayacağım için ağlıyprdum.
Ağlıyordum, arada kavga etsekte beni herşeyden koruyup sakınan, her daim yanımda olan, annemin yokluğunda her ağlayışımda bana sarılarak tüm benliği ile teselli etmeye çalışan, benden iki yaş büyük abim, Warrior için ağlıyordum...
Ağlıyordum... Onların yokluğuna,
Bidaha hiçbir zaman gelmeyeceklerine ağlıyordum...Her gece yastığım ıslanıyordu zaten... Şimdi bu zemin ıslansa ne olurdu ?
Artık başka bir Hunter olacağım...
Karanlık dünyasında, annemin ve abimin ölmesiyle sönen o ışığı aramaya zahmet bile etmeyen bir Hunter...
Şu andan itibaren, içine kapanık, kimseyle konuşmayan biriyim artık ben.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi
أدب الهواةHerobrine'ın kızı olduğumu öğrendiğimde, hayatımın tüm sıradanlığını yitireceğinden haberim yoktu... Ama bilmediğim bir şey daha vardı ki, o da asıl maceranın o zaman başladığı... Her şey, ben daha dokuz yaşındayken oldu. Babamla karşılaşmam ve ba...