Herabrienna'nın gözünden
Muhteşem bir anı daha. Tekrar.
Aslında biraz durup düşününce, bu anılarımın hâlâ benimle olmasına seviniyorum. Hayatının en güzel zamanlarını unutmak... Böyle bir şey olmasını kim ister ki?
Şahsen ben değil. Nasıl ki, büyümeme rağmen çocuksu ruhumu hiç kaybetmeyeceksem, bu konu anılarım içinde geçerli.
"Prenses, siz... İyi misiniz?"
Blazzy nin sorusuna kadar aklımın hâlâ babamda olduğunun farkında değildim. Kim bilir ne zamandır altın yaprakları arıyorum diye boş bir alana bakıyordum.
Kendime gelmek için derin bir nefes alıp vermem yetti. Burnuma, ay ışığının tonu ile yeşilden beyaza dönen çam ağaçlarının kokusu geldi.
"İyiyim. Sadece şu cadıyı bulup, bana ne diyecekse onu öğrendikten sonra gitmek ve babama kavuşmak istiyorum."
Belki de ilk defa sesim babam hakkında konuşurken çatlamamıştı.
"Ama... Bu zor."
Diyerek bana şu an yaptığımız işin zorluğunu ve imkansızlığını birkez daha hatırlattı. Evet, Blazzy moral vermek konusunda pek iyi değil.
Bahsi geçen altın yaprak konusu, cadının onu bulmamız için bize yardımcı olacak bir yol gösterici denebilir. Ama tahmin ettiğimiz gibi Hunter'ın oluşturduğu rüzgâr, yaprakları dört bir yana dağıttığından şimdi yolumuzu kendimiz bulmak zorundaydık.
Ne iyi bir şans...
En azından...
Diye düşümdün yıldızlarla süslenen gökyüzüne bakarken.
En azından cadıyı yeniden görsem, ve bana yol için yine yardım etse...
"Yürümeye devam etmeliyiz."
Dedim hiçbirşey olmamış gibi, normal bir şekilde Blazzy'ye.
"Belki de yolda bir tane altın yaprağa rastlayabiliriz?"
Hissetyiğim dıcaklıkla Blazzy'de tam atkamdan brni takip ediyordu.
Gök yüzüne baktım. Ay, yavaş yavaş bize veda etmeye hazırlanırken, güneş onun yerini almaya başlamış, gökyüzü portakal renginde tatlı bir turuncu rengine bürünmüştü. Bu güzel havayı, dört bir yandan gelen çoşkulu bülbül sesleri tamamlıyordu. Hafif esen meltem, şakımalara ayak uydurarak ara ara kayboluyor, fakat çok geçmeden kendini tekrar gösteriyordu. Etrafımızdaki ağaçlar, ay'ın gitmesiyle tekrar koyu yeşil rengine kavuşmuştu.
Yeni bir gün daha başlamıştı.
O güne kadar yaşadıklarımı gözden geçirdim Blazzy ile yürürken. Ne olduğunu anlayamadığım beyaz gözlerimi görmemle başlamıştı herşey. Ardından zindanda Hunter'la karşılaşmamın hemen ardından babamın hayatta olduğunu öğrenmiştim. Çok geçmeden tekrar ayrılsak ta hayatımın en güzel zamanlarını yaşamıştım onunla. Esir düştüğüm Notch'un elinden kurtulmayı başardığımda, Koca bir okul yanarken, Linda adında bir düşman edinmiştim kendime.
Ve düşüncelerime, anılarıma sığmayacak kadar çok olan daha nice olaylar...
Bir ağlama sesi ile kurtuldum düşüncelerimden. Tanıdık bir ses olması içimdeki ürpertinin nedeni olabilirdi.
Durdum. Bir süre kulak kabartarak sesin geldiği yönü kestirmeye çalıştım. Ağlama sesi, apaçların don bulduğu toprak bir yolun ilerisinden geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi
FanficHerobrine'ın kızı olduğumu öğrendiğimde, hayatımın tüm sıradanlığını yitireceğinden haberim yoktu... Ama bilmediğim bir şey daha vardı ki, o da asıl maceranın o zaman başladığı... Her şey, ben daha dokuz yaşındayken oldu. Babamla karşılaşmam ve ba...