Herobrine'ın gözünden
Sonunda bende kendi dünyamı oluşturmuş, hayranlık ve gurur dolu bir ifadeyle etrafta göz gezdirirken, arkamda duyduğum garip bi ses ile yüzümü ciddileştirerek o tarafa baktım.
Biraz ilerimde, obsidyenler dikdörtgen şeklinde dizilmeye başladı. Ardından tam ortada oluşarak yayılan, fakat obsidyenlerle sınırlı kalan mor, bir parlaklık oluştu.
Gözlerimi kısarak oraya bakarken, tüm dikkatimle odaklandım. Belli bir zaman geçmesine rağmen birşey olmayınca, temkinli adımlarla yaklaştığım oraya.
Vardığım zaman, sanki biri itmiş gibi mor parıltının içinden düştü bir insan. Bu kişinin, kumral saçları olması bir yana, yüzünde genç bir sima vardı. Muhtemelen en az yirmilerdeydi.
Adam, ayaklarını öne uzatmış, başını ovarken, gözleri kapalı olduğundan benim karşısında olduğumu farketmedi. Ela Gözlerini tekrar açıp beni gördüğünde, göz bebeklerinin küçülmesiyle dehşete düştüğünü anladım. Yerde otururken ayaklarını sürerek geri geri gitmeside kanıtladı bunu.
Sırtı, obsidyenlerin oluşturduğu duvara değidiğinde durmak zorunda kaldı. Yüzündeki korku ifadesi ile istemsiz bir şekilde sırıttım bende.
Titrek bir sesle konuştu adam
"Herobrine sen... Sen gerçekmişsin... "
Yutkumduktan sonra devam etti sözlerine.
"Bana zarar verme... Lütfen..."
Yalvarması boşunaydı. Öldürrcek olsam orada alırdım canını zaten. Ama yapmadım. Buraya nasıl geldiğini bilmediğim bu insan, Bana bu konuyu açıklığa getirmekte yardım edebilirdi.
Ayaklarımın üstünde yere çömelerek göz hizasına geldim. Gözlerimi, onun titreyen gözlerine kenetledim. Hafif yumruk yaptığım ellerimi, dizlerimin üstüne koydum. Sesim soğuk ve tehtidkar çıkmıştı.
"Senin buradan tek bir şartla canlı çıkmana izin vereceğim. Buraya nasıl geldiğini anlatırsan. "
Evimden, yani eski evimden, Overworld'den kovulduğum ve istenmediğim gibi, bende burada hiçbir insanı istemiyorum. Ama bu kişi buraya nasıl geldiyse devamıda gelebilirdi. Ama ben buna izin vermezdim.
Adam sustu, sustu ve başını eğip yere bakmakla yetindi. Bir süre sonra bende ona bakmayı bırakıp göz devirerek ayağa kalktım. Siyah kılıcı elime aldım ve havaya kaldırdığım anda, adamın sesi tüm Nether'da yankılandı.
"Tamam tamam söyleyeceğim!"
Diğe bağırdı elini, yüzünün önüne getirmiş, başını geride tutarken. Tekrar indirirken, derin bir nefes alıp verdi. Korkak ifadesini bozmadan devam etti sözlerine
"Ben... Ben sadece şöminemi yakmıştım. O anda bu mor parıltı oluştu. Kendine has bir çekim gücü olduğu içimde karşı gelemedim. Gözlerimi açtığım anda... Buradaydım zaten... "
"Şömine... bu bloklardan mıydı?"
Dedim, kılıcı indirip, başımla arkadaki obsidyenleri işaret ederken.
"E-evet... Aynı blok."
Bir süre sesizlik olunca adam konuşmaya devam ederek bozdu sessizliği.
"Bende istediğin cevabı verdim sana. Artık beni bırakıcak mısın?"
Dedi, aynı yalvaran bir tonla. Aslında izin vericektim evet... Ama aklıma son anda gelen bir fikir ile, kılıcımı tekrar kaldırmamla, yüzümdeki sırıtmada yine geldi. Fısıltılı bir ses tonuyla konuştum.
"Hayır.."
Dedim, insanlara güvenmiyorum. Bana ve kızıma yapılanlardan sonra... Beni ele vermeyeceği ne malum?
Kılıcımı adamın tam kalbine saplarken ağlamasının oluşturduğu ses, bütün Nether'ı inletmeye sebeb oldu. Öldüğünde bile yüzündeki ağlamaklı ifade yerini koruyordu. Ve vücudundaki bütün kan çekilmiş, teninin rengi bembeyaz olmuştu.
Adamı öldürmemin nedeni, benim yerimi belli etmemsi içimdi. Ve ona tekrar bir can vererek, eskisi gibi bir insan olmasada, hayata döndürecektim. En başta aklıma gelen fikrin son aşamasıydı bu.
Yaşıyor olacaktı... Ama farklı bir biçimde ve buradan çıkamayacaktı...
Elimi adamın cansız bedenine tuttum. Parmaklatımın ucunda oluşan beyaz ışık ile adamın bedeni havalanmaya başladı ve o beyaz ışık tarafından etrafı sarıldı. Git gide parlayan bu ışık, en sonunda kaybolduğunda, adam tamamen değişmişti...
Sadece beyaz bir kafa vardı ve o kafanın altından uzun kollar sarkıyordu, yüzünde öldürürken olan üzüntülü ifade vardı. Ve boyuda büyümüştü.
Evet... Az önce Minecraft, yeni bir canavar kazanmıştı.
Hayalete benzeyen bu yeni canavara isim vermekte zorlanmadım.
Ghast...
Bir süre ona bakmaya devam ederken, ağlamaya benzer sesler ile uzaklaşınca, gözüme takılan garip bir nesne ile adamın öldüğü yere baktım.
O yerde farklı bir blok oluşmuştu. Toprak gibi kahverengiydi. Fakat içinde birşeyler vardı. Haraket eden birşeyler.
Tekrar çömelerek toprağa baktım dikkatlice. Ve gördüğüm şey beni bile şaşırtmaya yetti.
Bu toprağın içinde... Adamın ruhu bulunuyordu...
Bedeni, tamamen farklı bir şekil almasına rağmen, ruhu burada esir olmaya devam edecekti..
Ruh kumununda..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi
FanficHerobrine'ın kızı olduğumu öğrendiğimde, hayatımın tüm sıradanlığını yitireceğinden haberim yoktu... Ama bilmediğim bir şey daha vardı ki, o da asıl maceranın o zaman başladığı... Her şey, ben daha dokuz yaşındayken oldu. Babamla karşılaşmam ve ba...