Herabrienna'nın gözünden
Klasik sahnelerde bir başka sabitlenen kuralı da şu, tam çıkışa vardım diyeceğim sırada, önüme hep bir engel çıkıyor. Ya bir tuzakla karşılaşıyor, ne de bir düşmanla bakışıyorum.
Buda yetmezmiş gibi, eğer o engel bir düşman ise aramızda şuna benzer bir konuşma geçiyor. 'evet ben Herobrine'ın kızıyım. Evet sende bilmem kimsin. Güzel. Şimdi. kılıçlar konuşsun!'
Şu anda olan, tam da buydu işte.
"Hunter... Hunter.... Hunter..."
Onu tanımıyor olsam, ki malesef tanıyorum. Entity'nin gözleri kapalı, başını iki yana salladığında bunları demesiyle oğlunun adını yeni yeni öğrenmeye başladığını düşünürdüm.
O sırada babam önümde duruyordu. İki elinde birden yanan alev topları, benimle birlikte Entity'nin ve bir elini hiçte samimi olmayacak bir omzuna dolayan Hunter'ın ve hrmrn arkalarında duran, sanki bunu başaracaklarmış gibi babamı yaralamaya hazır bekleyen, beş siyah muhafızın yüzünü turuncu bir ışıkla aydınlatıyordu.
Hunter'ın yüz ifadesi, sanki bir işkence çekiyor, ve bu işkenceden hemen kurtulmak istiyor gibiydi.
"Senden umudumu kesmeye başlamıştım. Ama son dakikadaki attığın bu gol ile, yeniden sevgimi kazandın."
Hunter birşeyler mırıldanırken, Entity'nin iğrenç kırmızı gözleri bana baktı. Etrafa yayılan ısı dalgasını kullanarak onu atomlarına ayırmak istedim. Ama bunu babam yapmadıysa... Aklında bir plan olabilir diye süşümdüğüm için, geri planda babamın elini tutarken izlemekle yetindim.
"Özellikle bir taşta iki kuş yaptığın, ölümcül düşmanımın, Herobrine'ın yanında onun varisi olan kızını d-."
"Çekil önümden."
Babamın, Entity'nin sözünü kestiği sesini duyduğuma rahatladım. Daha da parlayan beyaz gözlerini kısmış, önümde dururken Entity'ye hiçte dostane olmayan bir bakış atıyordu. Bir zamanlar yandığını gösterekek siyah bir dumanın çıktığı elinde, Mimecraft dünyasının en keskin kılıcını, kendi siyah kılıcını tutuyordu.
"Başkaların sözünü kesmek ayıptır Herobrine. Annen ve baban sana bunu hiç öğretmedi mi?"
Alaycı bir şekilde Entity'nin bu sözlerinden sonra ısı dalgası şiddetlenmeye başladı. Bababam bu sefer sıktığı dişlerinin arasından konuştu. Her kelimeye tek tek vurgu yaparkrn nefretinin küçük bir kısmını belli etmişti sadece.
"Sakın. Ölen. Ailemi. Anmaya. Kalkma..."
Babam 'ölen' kelimesini özellikle eklemiş gibi hissettim. Mormalde hiç bu konuların detayına inmezdi çünkü. Hunter'ın da bu kelimeyi duymasıyla dikkat kesilmesi dikkatimden kaçmadı. Başını kaldırıp şaşkın bir ifadeyle babama bakıyordu. Yüzündeki nefret yok olup gitmişti. Babamın, onu görür görmez Entity'ye saldırmayışını da eklemek gerekirdi.
Bu ip uçları ile birlikte biraz daha derin düşününce, babamın aklındakini anladım.
Hunter, babamı abisini öldürmekle suçluyordu. Babamın bana dediğine göre onun ailesini de Entity öldürmüştü. Mesaj oldukça barizdi.
Hunter, abini de Entity öldürmüş olabilir.
Hattta bir o 'olabilir' kelimesini kaldıralım ve hiç olmamış gibi davranalım. Evet, böylesi daha uygun oldu.
İçimde garip bir duygu oluşmaya başladı desem yeridir. İlk defa Hunter'ın ifadesini öfkeden başa, şaşkınlıkla baktığını görüyordum. Kırmuzı gezlerinin bebekleri, minicik kalmış, ağazı ise aralanmıştı. O dudakların kıpırdandığını da gördüm. Ama ne dediğini tam olarak duymak için aramızdaki mesafe fazlaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi
FanfictionHerobrine'ın kızı olduğumu öğrendiğimde, hayatımın tüm sıradanlığını yitireceğinden haberim yoktu... Ama bilmediğim bir şey daha vardı ki, o da asıl maceranın o zaman başladığı... Her şey, ben daha dokuz yaşındayken oldu. Babamla karşılaşmam ve ba...