Herabrienna'nın gözünden
Gözlerimin önünde siyah benekler uçuşmaya başlayıp bayılmadan önce herşeyi hatırlamam ne tuhaf.
Blazzy ile bir ağacın atkasında, Linda'nın Null'ın tarafına geömesine şahit olmuştum malesef en son. Ardından istemsiz, elimde olmayan bir ses çıkarmamla bütün dikkatleri üzerime çekmiştim.
Null'ın olmayan yüzünden ilk önce şaşkınlığı, arsından nefreti hissedebildim. Linda'da ondan farksız değişdi.
Renkleri daha da kararan gözlerini bana dikmişti. Sesli nefes alıp verirken burun delikleri büyüyüp küçülüyor, az epdiği başından gözlerini kaldırarak bakıyordu bana.
Yanlarında duran nöbetçiler, ikisinin nefretini anlamış gibiydiler. Null daha ağazını bile açmafan atağa geip bana doğru hamle yapmışlardı.
Blazzy beni korumaya çalışarak öne geçmişti. Ama gölgemsi yaratıklar, onun ateşinden geçebilmek için siyah bir buhar oluo ikiye ayrıldılar. Onun arkasında, benim ise tam önümde beden bulduklarında, herşey için artık çok geçti.
Akım babamdan daha çok zarar verdiğini zor ve bir o kadar da acı yoldan öğrenmiş oldum.
Dizlerim titredi. Bedenimin her hücresinde acıyı hissettim. Bütün hepsi bana isyan ediyorlardı sanki. Ama benim yapabileceğim hiçbir şey yoktu.
Bedenimin ağırlaşmasıyla bacaklarım daha fazla dayanamadı.
Bayılıp düşerken en azından çimlerin üstüne geldiğim için şanslıydım.
Ama gölgelerin etrafını sarmasıyla yaşam kaynağı olan ateşinin sönüp hayatını kaybeden Blazzy için şans uğramamıştı bile.
Gözlerimi bir zindanda açmayı umuyordum. Ne de olsa artık klasik bir durum olarak hal almıştı. Ama bu sefer farklıydı. Bu sefer, bir çift kara kolların arasında olduğumu fark ettim gözlerimi milimlik açtığımda.
Sallantılar midemi bulandırıyordu. Ama daha kötü haşdeydim. Gökyüzü neredeyse aydınlanmak üzereydi. Yıldızlar çoktan kaybolmuş, ay'ın rengi soluklaşmaya başlamıltı bile.
"Onunla ne yapacağız?"
Dedi bir kız sesi. Ardından boğuk bir kahlaha duyuldu. Bu, beni taşıyan kişiydi.
"Hiçbirşey. Babası şimdi onu aruyordur. Kızının öldüğünü görmek bir babaya ne kadar acı verir sen düşün. Bu kişi Minecraft'ın en zalim katili olsa bile."
Kendimi size o kadar kolay teslim etmeyeceğim.
Diye geçirdim içimden gözlerimi tekrar kapayıp bilincimi yitirmemeye çalışarak.
Yakınşardan bir yerden denizin dalgalarının sesini duydum. Ardından mis gibi tuzlu su kokusu geldi burnuma. Doğayı çok severim. Ama denizin yeri benim içim her zaman bambaşka olmuştur. Babamı hatırlatıyor bana. Sesiyle, görüntüsüyle, hatta varlığıyla birlikte, kısaca Herşeyi ile mutluluk, huzur veriyor. Ama en büyük nedeni babamın adının anlamının deniz olması.
'Brine'
Başka bir konudan bakıcak olursak, birbirinden güzel anılarım hep sahilde oldu. Babamın bana yüzmeyi öğrettiği zamanlarda yuttuğum suyun bile tadı vardı. Su dışında ise, gerek onunla yaptığım kumdan kalelerin dalga ile bozulması sonucu babamın şakasına denize kızar gibi yapması ve kahlahalarımız ile tekrar tekrar yapmamız, gerekse kenarında koşarken sıçrattığım sular. Bunlar dışında sahil kenarında denizin sesinin verdiği huzur, babamın saçlarımı okşamasıyla verdiği güven ve yanımda olduğundan sarılmamla hissettiğim mutluluk.
Duygusallık? Evet belki biraz.
Ama ifademi bozmadım. O anları tekrar taşamakta niyetliydim.
"Burası"
Denizin sesi ve kokusu yakından geldikçe içimde garip bir his olulmaga başladı. İyi anlamda. Sanki... Sanki hu his alevler içindeyken hissetiğimin aynısıydı. Güçlülük...
Deniz köpüklerinin sesi ve tuzlu su kokusununun burnumda bitmesi dakikalar aldı. Null'ın durması o kadar ani oldu ki, neredeyse düşeceğim diye daha sıkı tutunacaktım.
"Duracağımız yer burası."
Dedi beni taşıyan kişi. Ardından diyer ayak sesleri de kesildi. Linda ile birlikte, muhafızlar da adamın tam yanında durduğunu, gözlerimin kapalı olmasına rağmen üzerine düşen karanlıktan anladım.
"A-ama..."
Linda'nın sesinde hissettiği korku tonuna sevineli miydim, yoksa bende mi korksaydım o an karar verecek durumda değildim.
"Babası... Herobrine... Bizi bulursa yaşama şansımız yok."
Eh, en azından kızın aklı hâlâ az da olsa çalışıyormuş.
"Sen merak etme..."
Diye karşılık verdi kurtulmayı sabırsızlıkla beklediğim kollarınım arasımda olduğum kişi.
"Benim de amacım bu zaten. Herobrine buraya gelecek. Ve işte o zaman hayatının acısını yaşarken, ben mutlulukla gülüyor olacağım."
Gücümün bir şekilde toparlanmasına sevinmiştim şimdi doğru anı beklerken, tek tessellim babamın geri geldiğini ummamdı.
Yere bırakılırken bilincimin kapalı olduğu numarası yaparak gözlerimi yummaya fevam ettim. Sırtım, oalmite olduğunu düşündüğüm ağaca yaslanırken parmaklarının arasına giren otlardan gıdıklandım. Başım sağ tarafa doğru eğildi. Saşlarımın birkaç tutamı gözlerimin önüne düştü. Bundan fırsat bilerek, gözlerimi hafif bir şekilde araladım. Bir an parlaklıktan anlayacaklarını düşünerek neredeyse kapatacaktım. Ama neyseki Null ile Linda'nın arkası dönük, onların önündeki muhafızlar ise köre benziyordu. Farketmediler, hatta bakmadılar bile.
"Hey sen."
Null parmağı ile sapındaki muhafızı görterdikten sonra, onun hemen yanındaki diğerini gösterip konuşu
"Çadırları kur. Diğer kişi de nöbet tutsun. Ve sen Linda."
İlk gösterdiği muhafız, diğerinin sırtındaki yeşil sırt çamtasını karıştırup birkaç çukuk çıkarırken, Null'ın gözleri Linda'yı buldu.
"Sende misafirimizle ilgilen. Benim tapmam gereken işlerim var."
Null uzaklaşırken, mırıldanmasına rağmen Linda'nın dediğini duydum.
"Aman ne misafir...*
Ardından kollarını birleştirip yanımda dikildi. Gözleri, çadırı kurmayı beceremeyen muhafızların üstündeyken alayla sırıtıyordu.
"Beceriksizler..."
Onların yanına gitmek için bir iki adım atacaktı ki, bir şekil belirdi muhafızşarın önümde, karanlığın ardından. Null ise havada bir parenda atarak gittiği gibi geri döndü. Çok uzak değildi. Mufavızların arkasında, Linda ile benim önümdeydi. Başından aşağı süzülen kanı görebildim.
Ve çok geçmeden mavi giyinimli adam, elinde siyah kılıcıyla birlikte çıkagelmişti. Muhafızlar şaşkınlıkla birbirine bakıyorken, o ise kaşlarını çatmış, bembeyaz gözleri sinirle parlıyordu. Arkasunda ise bir canavar ordusu mevcuttu
Yüzümde küçük bir gülümseme oluşunca o an oyunu bozmamak için koşup ona sarılmamaya çalışarak kendimi zorladım.
Babam...
Diye geçirdim mutlulukla.
Geri geldin...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi
FanficHerobrine'ın kızı olduğumu öğrendiğimde, hayatımın tüm sıradanlığını yitireceğinden haberim yoktu... Ama bilmediğim bir şey daha vardı ki, o da asıl maceranın o zaman başladığı... Her şey, ben daha dokuz yaşındayken oldu. Babamla karşılaşmam ve ba...