Herabrienna'nın gözünden
Odam için koşmaya devam ederken her zaman yaptığımı yapmıştım yeniden. Babamın seslenişlerini takmamıştım. Ama insan heyecanlıyken başka bir şey düşünemiyor ki. Yalnız... Ufak bir sorun yüzünden merdivenlerin ortasında durmak ve arkama bakarak babamın gelmesini beklemem gerekti. Birkaç adımda yanımdaydı bile.
"Um... Baba, odam tam olarak nerede?"
Bunun en baştan sormam gereken bir konu olduğunu anlamam biraz geç sürmüştü. Babam ise bu sefer tedbirliydi. Uzattığı elinden yeniden tuttum.
"Sağ tarafta. Ama görünüşe göre gitmeyi beklemek için fazla sabırsızsın"
Kelimenin tam anlamıyla aklımı okumuştu.
Saniyeler içinde farklı bir odadanın tam ortasındaydık.
Odanın tam önünde, heryerde olan büyük, geniş cam bulunuyor, Nether'ı olduğu gibi odanın içinden gösteriyordu. Dışarıda uçuşan ghastları görünce, biraz irkildim. Onları ilk defa bu kadar yakından görüyordum ve isimlerine benzeyen kelimeyi fazlasıyla taşıyan bir görüntüye sahiplerdi.
Hadi ama Herabrienna. Baban onların efendisi. Korkmana gerek yok.
Bu düşünce ile artık daha rahattım. En azından ilk halime göre.
Bunun nasıl olduğunu bilmiyorum ama odam, dışarıdaki havayla kıyasla daha serin denebilirdi. Fakat Nether'ın bunaltıcı havası değildi bu. Daha çok... Rahatlatan, hoş bir his uyandıran türden sıcaklıktı. Ne çok soğuk, ne çok sıcaktı.
Açık mavi, üstünde sarı benekler bulunan duvar ile koyu kahverengi zemini gördüm pencereden sonra. Kalabalık görüntülerden hoşlanmazdım. Babam, odamın ortasına sarı, heryeri kaplayan bir halı koymak dışında boş bırakarak bunu bildiğini göstermişti. Eşyaları ise kenarlara koymuştu.
Hepsi genel olarak sarı renk ağırlıklıydı. Fakat yüzeylerine karışık halde dağılmış olan mavi ve beyaz renkler, sade olduğu kadar güzel ve gözü yormayan bir görüntü katmıştı.
Sarı rengine bayılırım. Bunun yanında beyaz ile mavide hoş gelir gözüme. Babamın bu renkleri kullanması beni mutlu etmedi değildi tabii.
Tam karşımda, kenarları yuvarlağa kaçan yatak başı, yanında birkaç santim aralıkla duran, boyu dizimi geçmeyen masa bulunuyordu. Her ikisinin arasında duran beyaz köşeli, büyük pencere perdesizdi. Ilık havayı bütünüyle yüzümde hissettim. Belimi az geçen saçlarım geriye doğru savrulurken, camın diğer yanındaki geniş dolapta gözümden kaçmadı.
Yavaş bir şekilde birkaç adım atarak yatağa yöneldim. Elimi, ben daha çok küçükken, annemin benim için örgü iplerinden tasarladığı oyuncağa götürdüm. Yılların oluşturduğu etki ile kırılacakmış gibi nazikçe, doladım oyuncak bebeğin boynunu. Ardından iki elimle kollarından tutarken başım biraz eğikti. Kahverengi saçlarımdan önüme düşen tutamlara aldanamayacak kadar şaşkındım.
Bebeğin mor, uzun bir elbisesi vardı. Annemin gibi simsiyah saçları, beyaz cildi ile tek farkı siyah gözleriydi.
Gözlerim dolmaya başladı. Bütün vücudum titriyor, annemin özlemi ile her an ağlayacak gibi oluyordum. Ama dizlerim bu sefer bana ihanet etmedi. Güçlü olup, ayaklarımın üstünde durabildim. Annem Lena'yı fazla özlüyordum. Turkuaz gözleri ile bana bakıp gülümsemesi, siyah düz saçları, bana doğru koşarken rüzgarda uçuşuyordu. Buğday rengi teni güneş ışığının altında çok hoş bir ton almıştı o anılarımda.
Zaman bana alışmayı öğretmişti ne de olsa. Ama unutmayı asla.
Biraz oturursam daha iyi olacağımı düşümdüm. Yatağıma otururken, oyuncağa sımsıkı sarıldım. Gözlerimi kapattım. Omzumda hissettiğim el sıcak bir ile irkildim. Başımı kaldırıp baktığımda, babam da ufak bir tebessüm ile bana bakıyordu. Üzüldüğümü anlamış olacak ki, teselli eder gibi sırtımı sıvazladı. Sessizliği bozmam gerektiğini, aksi taktirde bu işin daha da duygusallalaşacağını düşündüm. Her an babama sarılıp ağlayabilirdim.
"Onu bende çok özlüyorum..."
Babamın sesinin tonundaki üzüntüyle hemen konuyu değiştirmem gerektiğini anladım. Bir duygusal sahne daha yaşayacak durumum kalmamıştı artık.
"Bunu nereden buldun baba?"
Sandığımın aksine sesim hiçte titrek çıkmadı.
"Eski evin döküntülerinin arasında buldum. Sana daha önce verecektim. Fakat dikilmesi gereken sökükler ile birlikte aynı zamanda çok kirliydi."
Gülümserken aynı anda tek kaşımı kaldırdım.
"D-dur biraz... Sen... Dikiş mi diktin?"
Babam bu soruya ufak bir kahkaha atarken gözlerini kapattı. Beyaz gözlerin tekrar bana bakması kısa sürse de, yüzündeki gülümseme eksik olmadı.
"Hayır kızım. Bilen bir canavara rastladım. Ne yapacağımı, nasıl onaracağımı düşünürken, birden elinde ip ve iğne ile çıkagelmiş, 'lordum, ben bu işi halledebilirim.' demişti. Bende fırsattan yararlandım tabii."
Parmaklarım, dikiş izlerinin üstüne gelince ancak fark edebilmiştim eskiden yırtık olduğunu. Her kim ise o canavar iyi iş çıkarmıştı.
Canavar...
Yakın zamanda kaybettiğim Blaze, Blazzy geldi aklıma.
"B-baba..."
Sesim istemsiz bir şekilde titrek çıkmıştı. Babam, soran gözlerle bana baktığunda derin bir nefes alıp verdim ve düşüncelerimi kelimelere döktüm.
"Baba, Blazzy'yi hatırlıyorsun değil mi? "
"Hafızam oldukça iyi prenses."
Yere baktım.
"Biliyorum. Sadece... O gölgemsi yaratıklar... Bana ilk saldırdıkları zamanda Blazzy ölmüştü. Yani hayat ateşini söndürmüşlerdi. Acaba... "
Babam başını aşağı yukarı sallayarak demek istediğimi anladığını gösterdi. Ağazından tek bir kelime çıktı.
"İzle."
Ayağa kalkarken başımla takip ettim onu. Kapalı olan camı açtıktan sonra elini öne doğru uzattı. Kalkıp yanına gittiğimde hâlâ oyuncağa sarılmaya devam ediyordum.
Babam elini, çatırdayan sesiyle dans ederek yanmakta olan ateşe uzatıyordu.
Ateş ilk önce titremeye ve uzadıkça uzamayarak, en sonunda ortadan ikiye bölündü. Az önce yanmakta olanın üstünde başka bir parça daha ateş, aslından tamamen bağımsız bir şekilde havada yanıyordu.
Babam arkasını döndü. Bu sırada da elini kendi önüne getirirken parça da ona uyum sağladı. Kalınlaşmaya ve hacmi büyüdükçe, yüzümde sıcaklığını hissettim. Babam ateşin lordu. Bu elentin gücünü kullanabilir ve istediği gibi kontrol edebilir, bunu biliyorum. Ama yine de odamın tam ortasında, havada yanmakta olan ateşi şaşkınlıkla izliyordum.
Ateş, diğer renklerinden koparak parlak, kırmızı bir renk ile donaldı. Gözlerimi parlaklıktan dolayı kapadım. Açmadan hemen önce çok tanıdık bir ses duydum.
"Merhaba leydim."
Gözlerimi tekrar açtığımda, annemin bana verdiği oyuncağa tekrar kavuşmamın üstüne bir mutluluk daha eklendi.
Blazzy, ateş turuncusu gözleriyle yeniden bana bakıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi
Hayran KurguHerobrine'ın kızı olduğumu öğrendiğimde, hayatımın tüm sıradanlığını yitireceğinden haberim yoktu... Ama bilmediğim bir şey daha vardı ki, o da asıl maceranın o zaman başladığı... Her şey, ben daha dokuz yaşındayken oldu. Babamla karşılaşmam ve ba...