Herobrine'ın gözünden
Hayatım boyunca eski kağıt ve parşomenlerin olduğu tozlu, bir o kadar kirli, yeraltı sığınağına benzer bir yere iniş yapmak zorunda olacağımı tahmin edemezdim. Üstelik bu inişin de pek rahat olduğu söylenemezdi.
İlk önce bir çatırdama sesi duymuştum. Ardından ayağımın altındaki tahtalar kırıldı saniyeler içinde kendimi çakıl taşlarının oluşturduğu toprak bir kaydırak şeklinden kayarken, daha doğrusu düşerken buldum.
Eski parşomenlerin üstüne iniş yapmam ne kadar sürdü bilemiyorum. Ki, bu iyi birşeydi. En azından inişim hafiflemişti. Ayağa kalkıp üstümdeki tozları temizledim.
Tekrar yukarı bakarken uçmayı ve buradan çıkmayı denedim. Fakat anlayamadığım bir şekilde bunu başaramadım. Güçlerimin bir kısmı, bilmediğim bir sebebten dolayı engelleniyor gibiydi. Aklıma en berbat sebeb geldi.
Tuzak.
"Im... Beyaz göz?"
tam tepemdeki tahtaların kırılmasıyla oluşan açıklıktan, başını sarkmış bana bakan küçük hayalet çocuktu bu.
"Adımla seslenilmeyi tercih ederim Casper"
Dedim alaycı bir şekilde.
"Ama ismini nerden bileyim?hem... Benim adım Casper değil! Tamam... Ne olduğunu ben de bilmiyorum. Ama Casper olmadığından kesinlikle eminim!"
Konuştuğunu duymazlıktan gelirken, çakma Casper havada süzülerek yanıma geldi. sesi kızgın çıkmasına rağmen, yüzünde çocuksu bir gülümseme vardı. Benimle alay ettiği, şakalaştığı her halimden belli oluyordu.
Gülümsemesi ile birlikte i kızımı, biricik prensesim Herabrienna'yı hatırladım tekrar. O da çocuksu, içten ve tatlı gülümserdi. Arada bir bana ufak şakalar yapardı. Hep birlikte gülerdik.
O benim tek neşe kaynağımdı...
Beni güldüren, güldürebilen tek kişi..."Im... Fener göz?"
Yokmuş gibi bulabildiği en berbat isimle seslenmesiyle tekrar kendime gelip, yanıma duran çocukla yoluma devam ettim. Her ne kadar içimden, ona beni takip etmemesini söylemek geçse de aldırmadan yürürken etrafa bakınmaya başladım.
Zemini ürkütücü bir karanlık sisle kaplı siyah topraktan yolun, eğimli çıkışlı ve her tarafta sivri kısmı karanlıkta parlayan dikikler olduğunu gördüm. Beni rahatsız eden şey ise, o dikiklerin arkasında bana saldırabilecek birinin olma ihtimaliydi. Bu da beni tetikte tutuyordu
Arkamda birşeylerin hışırtı sesini duydum. Ardından esen hafif bir rüzgar deydi tenime. Durdum, o hissi yine hissettiğim gibi arkamı döndüm ve ani hareketle oraya atıldım.
Birkaç dakika geçmeden, parmaklarımın arasında o sinir bozucu Casper vardı. Korkak ifadesi yüzüne yerleşmişti. İlk önce beyaz bir duman oldu. Ardından avucumdan kurtularak yanımda tekrar bedeni şekillendi. Yüzü, güvende olmanın verdiği mutlulukla normale dönmüş gibiydi. Ama bilmiyordu ki ben oradayken hiçbir zaman güvende değildi.
"Vay be... Cidden yanına yaklaşılmıyor senin. Deja vuu oldum"
Derin bir nefes alıp verirken yumruklarımı sıktım. Göz devirerek devam ettim yoluma. En azından sinirden, artık soğuk havayı hissetmiyordum.
Elimde ateş oluşturarak etrafı aydınlattım. Farklı bir yola girmiştim bu sefer. Kavisli, koyu gri renk ve yosun tutmuş iki duvarın oluşturduğu dar bir koridordan ilerlemeye devam ettim. Ayaklarımın sesine eşlik eden su damlama sesi, ilerlerdiğim koridorda yankılandığığından, nereden geldiği belli değildi.
Herşey sıradan, normal görünüyordu. Etrafta herhangi bir tehlike sezmedim.
"Eeee"
Tamda sessiz oldu diye mutluyken, Casper sessizliği bozdu.
"Adından bahsediyorduk?"
"Herobrine. Şimdi sus."
Duymak isteyeceğim tek sesti onun yutkunarak mesajı aldığını göstermesi.
Yürümeye devam ederken rüzgarı tekrar hissetmemle Arkama dönüp baktığım. kimsenin olmadığını gördüğümde Casper'ın gittiğini kesinleştirdim. Sonunda kurtulmuştum ondan. Adımlarımın ritmine eşlik eden su damlama sesi ile devam ettim yoluma
Yalnızlığın getirdiği rahatlık bir o kadarda temkinli hareketlerinin artmasıyla ayaklarım iyice ıslanmaya devam edince, durup bir yerde mola vermenin zamanının geldiğini düşündüm. Ateşi, üstüne oturduğum bir taşın yanına sıçrattım. Ateş orada yanıp, işi ve ışık kaynağı olmaya devam ederken, ellerime baktım.
Ateşin köründen siyahlaşmıştılar.
Başımı geriye attım ve derin bir nefes verdim ama bu bile sırtımdaki yükü hafifletmedi tabii. Sürekli kızımı düşünmem, onu bulmam için iyice motive olmamı sağlıyordu
"Hero!"
Tam ondan kurtulmanın mutluuğunu yeni yeni yaşamaya başlamıştım ki, hayalet çocuk tekrar geldi yanıma. Ama bu sefer farklı birşey vardı. Elinde, altın sarısı rengin parlamasıyla göz kamaştıran, yuvarlak bir eşya tutuyordu.
Arkasından gelen bir hırlama sesi ile her yer inledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi
FanficHerobrine'ın kızı olduğumu öğrendiğimde, hayatımın tüm sıradanlığını yitireceğinden haberim yoktu... Ama bilmediğim bir şey daha vardı ki, o da asıl maceranın o zaman başladığı... Her şey, ben daha dokuz yaşındayken oldu. Babamla karşılaşmam ve ba...