Herabrienna'nın gözünden
Ne kadar zamandır yürüyorduk? Üç saat? Beş saat? Hatta belki de daha fazla. Baya uzun zaman geçtiğini kesin emin olsam bile, güneşe baltığımda yine aynı yerde olduğunu görünce, artık zamanı saymaktan vazgeçmiştim.
En sonunda dayanamayıp soluğu bir ağaç gövdesinin altında aldık. Babamın beni koruması için yanıma yolladığı Blaze yoldaşım, Blazzy ile birlikte. (İsim değişikliği .s)
Kollarımı, başımın ve ağaç gövdesinin altına koymuş, ağacın bana oluşturduğu gölgenin altında, gökyüzüne bakıyordum. Güneş, uzattığım ayaklarımın hemen ucundaki denize dalmasına az kalmasına rağmen, hâlâ yerinde duraya devam ediyordu. Sanki benimle oyun oynuyor, gıcıklığıma yapıyormuş gibi hissettim. Kendimi serbest bırakarak, bu hissimin sonucunda yüzümde ufak bir gülümsemenin oluşmasın izin verdim.
Blazzy ise hemen yanımdaydı. Oturmak yerine, o da denizi izliyordu. Bu onun için hayatında aldığı en büyük görevdi belkide. Ama doğruyu söylemek gerekirse, onu çok sevdim. Yol boyunca sohbet etmiştik. Onunlayken hiç sıkılmamış, hatta sıkılmama fırsat bile vermeden bana türlü türlü fıkralar anlatarak gülmemi sağlamıştı. Onun sayesinde yolculuğum keyifli geçiyordu. Ama en sonunda pes etmiş, ikimiz de dinlenmenin iyi olacağını düşünmüştük.
Uyumak istemiyorum hayır. Yoluma devam etmek, o cadının benden ne istediğini öğrenmek istiyorum. Ama yorgun olan sadece ayaklarım değildi. Göz kapaklarım yavaşça kapandı...
Rüya? Elbette. Olmazsa olmazım olmuştu zaten. Gölgem gibi beni hiç bırakmıyor, her gözümü kapatışıma karşıma çıkarak ağırlıyordu beni.
Ama bu sefer farklı tarz bir rüyadaydım kendimi görebiliyordum. Ama onun dışında ne konuşabiliyor ne de hareket edebiliyordum. Büyük bir ekranın önünde gibiydim. Elimde de patlamış mısır olsa, sinemada olduğumu düşünecektim.
Ormanlık alanın içinde, dizlerimin üstünde eğilerek, büyük ve derin bir çukura elimi uzatıyordum. Bir yandan da çukurun içine haykırıyordum.
"Hayır! Ne yaparsan yap sakın pes etme! Seni kurtaracağım! Ama sen yeter ki tutunmaya devam et!"
İstemsizce tüylerim diken diken olmuş, içime elektrik akımı gibi bir korku yayılmıştı. O an sadece izliyordum. Ama belli ki, rüyadaki kendimin yaşadığı duyguları, ben de izlerken yaşıyordum... Bu korku... Bu çaresizlik...
Bunlarda yetmezmiş gibi, bu sesi daha önceden de duymuştum. Ama bu kadar yoğun duygularla dolu bir şekilde değil.
"Olmuyor Herabrienna... Tutunamıyorum."
Diye karşılık verdi başka bir ses. Sesteki titremeden dolayı, aynı zamanda ağladığını da anladım. Bununla birlikte,
Her ne kadar orada sadece izleyici olsam da. Görüntüdeki benliğim ile birlikte, benim de gözlerim dolmuştu. Nefes alış verişlerim yavaşlamıştı. Bedenimi sopsoğuk bir his kapladı. Soğuk, güçlerimi kötü etkilediğinden dolayı, yavaş yavaş onların gittiğini düşündüm. Ama gördüğüm bu rüyanın, bilinçli olması sayesinde, uyandığımda tekrar eskisi gibi olacağımı biliyordum. Tek istediğimde buydu. Bir an önce bu rüyadan kurtulmak.Bir an aklıma o kişinin kim olacağı ile ilgili bir düşünce geldi. Bütün bedenimi titreten soğuk değil, bu düşünceydi işte.
Birkaç saniye sonra, sanki bu hareketi yapınca düşüncem uçup gidecekmiş gibi başımı iki yana salladım.
Olamaz
Dedim içimden...
O kişi babam olamaz... Bu... Bu onun sesi değil ki. Sesi hiçbir zaman kötü durumdayken bile böyle çaresiz çıkmaz. Hem o Nether'da...
Bir umutla, kıpırdamaya çalıştım. Omuzlarımı oynatarak adım atmayı denedim. Ama ben ne kadar denersem deneyim, rüya da bana karşılık veriyor, görüntü git gide silikleşerek kaybolmaya başlıyordu. Bu bir tür ceza mıydı? Eğer öyşe ise sınıfta tek ayak üstüne durmayı tercih ederdim doğrusu. En azından o anda hissettiğim tek şey, korku ve telaş değil, ayağımdaki ağrı ve zilin çalma düşüncesi olurdu.
Çabalarım meyve vermeye başladı. Zorla bir adım gidebildim. Sanki ayaklarımın altında, en az elli ton ağırlığında bir metal ile bataklıkta yürüyor gibiydim. Kum beni içine çekiyor, bense ağırlıklara ve kuma karşı koyarak yürümeye çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi
FanficHerobrine'ın kızı olduğumu öğrendiğimde, hayatımın tüm sıradanlığını yitireceğinden haberim yoktu... Ama bilmediğim bir şey daha vardı ki, o da asıl maceranın o zaman başladığı... Her şey, ben daha dokuz yaşındayken oldu. Babamla karşılaşmam ve ba...