BÖLÜM ELLİ DÖRT ~ Güçlerin Tarihi

219 26 30
                                    

Herobrine'ın gözünden

Oluşturduğum dünyanın kalan diyer yerlerini, henüz bilmediğim kısımlarınıda görmek, keşfetmek için biraz yürümeye karar verdim. Hem bir yandan da buradan nasıl çıkacağımı, çıktığımda kızıma nasıl kavuşacağımı düşünmek için tüm dikkatimi tekrar toplayabilirdimde.
 
Aslında özgürlüğün mutluluğunu ona kavuşunca çıkaracaktım...

Yavaş adımlarla yürürken etrafta uçuşan ghastların ve yanarken çatırtılar çıkaran ateşi yalnız bırakmayan lavkarın, fokurdayan seslerinede çok aldırış etmiyordum açıkçası. Burası benim yeni evimdi. Overword'ü tamamen unutarak, kendimi buraya vermiştim. Herşeyi ile alışmaya başlamıştım bile.

Doğrusunu söylemek gerekirse de, burada Overworld de olduğumdan daha rahat hissediyorum kendimi.

Ama birden, daha önce hiç duymadığım bir ses duydum arkamda. İyice kulak kesildiğinde, bu sesin aslında bildiğim iki sesin birleşimini andırdığını farkettim. Domuz ve zombi seslerine.

Sesler git gide çoğalmaya ve bana yaklaşmaya başladı. Refleks olarak kılıcımı elime aldım. Derin bir nefes alıp vererek hazırlandım ardından...

Aniden ensemde bir rüzgar hissttiğim danda arkamı döndüğüm gibi kılıcımı yukarı kaldırdım. Sezgilerimde yine yanılmamıştım. Altın bir kılıç, tam beni hedef almışken son anda kılıcımla kıskaç yaparak engellemişti onu.

Ama kılıcı tutan biri bir oyuncu değildi. Farklı bir canlıydı. Az önce duyduğum o zombi ve domuz seslerinin, yarı domuz yarı zombi görünüşünden ona ait olduğunu anladım.

Bu farklı bir canavar olmasının yanı sıra, bir insan gibi iki ayak üstünde yürüyor ve elinde kocaman, ucu sivri, renginin göz kamaştırıcı derecede parlaklığı olan, altın bir kılıcı vardı.

Beni görünce korkudan birkaç adım atmasıyla birlikte, kılıcı yere düşürdü. Göz ucuyla diğerlerine de baktığımda, onlarda da bir fark olmadığını anladım. Hepsinin yüzündeki ifade, aynıydı. Korkmuş ve şaşkındılar.

Bir süre sessizlik oldu etrafta. Ben kılıcımı indirirken, onlara kaşlarım çakık bakmaya devam ediyordum.

En sonunda en arkalardan yavru bir canavar, çoşkulu bir ifadeyle bağırarak öne atıldı.

"Bu o! O işte!  Bakın, beyaz parlak gözler. O seçilmiş kişi. Kehanetin devamı! "

Seçilmiş kişi mi?

Bir süre yine sessizlik oluştu. Bütün canavarlar birbirine bakıyor, sanki birinin kınuşmasını bekliyorlardı. Rn sonunda en önden bir canavar, onların bekleyişine karşılık verdi.

"Yaşıyor ve gerçek olduğuna inanamıyorum... Kehanet gerçekmiş... "

"Saçmalamayı bıraksanız ve bana neyden bahsettiinizi anlatsanız?"

Sesim fazla öfkeli çıkmıştı. Ama onların böyle konuşması ve beni yok saymaları birazda olsa rahatsız etmişti beni.

En son konusam kişi, korkak ve çekingen bir şekilde konuştu tekrar.

"Burada bir efsane vardır. Ve o efsaneye göre büyük gücü kazanan ilk kişi, on iki yaşında bir çocuk. Birden ortadan kayboldu ve bidaha görünmedi. O sırada, burada olan bir duvarda, kelimeler eklendi. Bizde herşeyi oradaki kelimeleri okuyunca anlamıştık."

Sesim normal bir şekilde çıktı bu sefer ama yüzümde hâlâ ciddi ifadem duruyordu.

"Beni o duvara götürün.. "

İki canavar öne çıktı ve  başlarıyla onaylayarak önde yürüneye başladılar. Bende arkada onları izlemeye başladım.

Bir süre Nether'ın derinliklerinde yürüdükten sonra, durduk.  Karşımızda daha önce hiç görmediğim türden bir duvar duruyordu.

Kızıl ve siyah karışımı bir renkti bu. Üstünde, koyu turuncu bir renkle yazılar yazıyordu. Bu yazıların arkaları hafif, yazıdan birkaç ton daha açık bir renkte parlıyordu.

Canavarlar kenara çekilirken, bende duvara yaklaştım ve gözlerimi kısarak yazıları okudum.

Bilinmeyen uzunlukta, ama yakın tarih denebilecek bir zaman içinde, isimi bilinmeyen bir bebek geldi dünyaya. İleride yaşayacağı olaydan bir haber.

Ailesinin yaptığı ahmakça bir hata yüzünden, o zamanın cadısı Cassandra tarafından büyülendi. Ve bir takım kötü güçler edindi.

Cadı, onun iyilikle dolu bir kalbi olduğunun farkındaydı. Bilerek kötü güçler vererek, ölüme yollamaktı amacı.

Öyle olduda...

Çocuğun kalbi, bu kötü güçlere karşı, belli bir süre dayandı. Fakat küçük yürwği daha fazlasına dayanamayarak, bidaha açmamak üzere kapattı gözlerini.

Güçler ise... Serbest kalmış oldu...

Serbest güçler, birine ait olmalıydı ortada kalamazlardı. Ve bu yeni kişi ise daha güçlü, zeki ve yetenekli olacaktı.

Eknolarak, üçüncü biri olmamasıyla birlikte, sadece nesilden nesile görülebilecek bu güçler, daima o aile ile birlikte kalacaktı...

O ailenin kopmayan bir parçası olacaktı...

Son satırları okuduktan sonra, dudaklarım kımıldadı.

"Son kişi...  O benim..  Ve nesilde nesile atarılan güçler... Kızımın da güçlere sahip olmasını açıklıyor..."

Benden önce biri daha bu güçlere sahipti. Ve benim ölümümden sonraki mezarıma çarpan o yıldırım, tesadüfi değildi...

Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin