Multimedya: Hunter'ın abisi... Warrior simsiyah saçlı ve siyah gözlü
.........
Entity'nin gözünden
Bir ses duyduğumda, duvarı yumruklayarak kırmayı başardım. Kanayan ellerimi, duvarın iki yanına koyarak başımı çıkardım. Bir süre yere bakarak soluklandım... Ardından tekrar başımı kaldırarak Herobrine'ı aradım. Ama ortalıkta görünmüyordu. Biraz etrafa göz gezdirdim. O sırada bir muhafıza, onu arama emri verdim. Başıyla 'tamam' dediğinde, bende
sesin geldiği yöne baktım. Hunter, yere yüz üstü düşmüştü...Yavaş adımlarla yanına gittiğimde, başını kaldırıp bana baktı. Burnunun kanadığını
Görünce, eğilip sildim ve kolundan tutarak ayağa kaldırdım..."baba ben-"
"tek kelime daha söyleme sakın.."
Dedim, sesiz bir şekilde. Beni babası sansada, hayatının bir yalan olduğunun farkında değildi. Ben onun gerçek babası değildim.
Abisiyle onu ilk olarak, sıradan biriyken, bir köyde buldum o zamanlar Warrior sekiz, Hunter ise daha dört yaşındaydı. Bahçede oynayan Warrior ile, bir köylünün kucağında olan Hunter bana, Minecraft dünyasına ait olmadıklarını anımsatıyordu. Farklı bir dünyadan gelmiş gibiydiler. Bu konuyu oradaki köylülere sorduğumda, bir çiftin uzun zaman önce onları buraya bırakıp gittiğini ve bidaha dönmediklerini söylediler. Yani gerçek ailesinin nerede olduğunu bende bilmiyorum. ' belki ben bulurum' düşüncesiyle Bir süre benimle kaldıklarında, her ne kadar çabalasamda bulamadım ve tekrar köy'e bırakmayı denedim. Ama yapamadım... Sanırım, öyle olmasada onları oğlum olarak görüyordum...ama bir gün bir hata yaptım.
Warrior, Emirlerime sürekli karşı geldiğinden, sinirimi alamayıp öldürmüştüm onu. Tabi Hunter bunu bilmiyordu. Ve hiçbir zaman öğrenmeyecektide...
Herabrienna'nın gözünden
Babam, nefes alıp verirken, başımın aşağı yukarı hareket etmesi...
Kalbinin atışını dinlemem...
Kısaca onun yaşıyor, yanımda olması... Daha önce kendimi hiç bu kadar huzurlu, mutlu hatta güvende hissetmemiştim...Başımın, aşağı ve yukarı hareket etmeye devam ederken, kendime daha fazla engel olamadım ve kıkırdadım.
"numaracı seni.."
Gözlerimi açıp yukarı baktım ve bana, gülümseyerek bakan babama aynı şekilde karşılık verdim.
Bir süre sonra ciddileşti ve bana şu soruyu sordu...
" uyumuyormuydun sen? Saat çok geç oldu?"
Bunu söylediğinde, gözüm yanı başımızdaki büyük bencereye gitti. Ay ışığıda güneş kadar parlak olduğundan, camın desenlerini yere yansıtıyordu. Bol yıldızlı bir gecede, neredeyse sabah olmak üzereydi gökyüzü açık griye bürünmeye başlamıştı bile...
"uyuyordum desek? "
Dedim tebessümle ona bakarken. Ve hızlıca kalkıp, hemen konuyu değiştirdim.
"hem sen neden uyumuyorsunda... Neden bana soruyu soruyorsun hım?"
Şakacı bir şekilde bunu söylediğimde babam bir kahkaha patlattı...
"bana hesap sormak ha? Peki.."
Der demez beni gıdıklamaya başladı. Bende hazırlıksız yakalanmıştım... Kahkahalarımım arasından zorla...
"b-baba ta-mam dur"
Desemde babam beni gıdıklamaya bir süre devam etti ve sonrasında durdu.
Herobrine'ın gözünden
Uyumuyor, gökyüzünü izliyordum ki, Bir kıkırdama sesi duydum. Kim olabilirdi ki bu acaba? Bide bana hesap soran minik prensesim tabiki...
Başımı çevirip gülümseyerek, kızıma baktım ve küçük bir gıdıklamadan sonra yaptığının yanlış olduğunu öğrettim. Bir yandanda, araya giren yıllardan sonra onun kahkahasını tekrar duymak, bana daha farklı bir mutluluk vermişti.
"tutman gereken bir sözün vardı sanırım?"
"evet o konu..."
Nasıl anlatacaktım ki ona? Yani...'ben öldüm. Ama mezarıma şimşek çakmasıyla Herobrine oldum' demek, ağır kaçmazmıydı?
"şanslıydım diyelim..."
"ım... Peki"
Dedi ve bana sarıldı. Bende aynı şekilde karşılık verdim ona. Her ne kadar yine kollarıma sığmasada...
"artık yanımdasın ya baba, bu bana yeter."
"daima..."
Bir süre sonra sesizik oldu. Bende tekrar uykuya daldığını anladım. Yavaşça başını kaldırıp kalktım ve tekrar yastığa koyup, üstünü örttüm. Alnından öptüm, sesice
"iyi geceler minik prensesim"
Dedim ve yavaşça dışarı çıktım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi
Fiksi PenggemarHerobrine'ın kızı olduğumu öğrendiğimde, hayatımın tüm sıradanlığını yitireceğinden haberim yoktu... Ama bilmediğim bir şey daha vardı ki, o da asıl maceranın o zaman başladığı... Her şey, ben daha dokuz yaşındayken oldu. Babamla karşılaşmam ve ba...