Herabrienna'nın gözünden
Az önce babamın baş düşmanının oğlu tarafından kurtarılmıştım.
Hunter, yanımda kalmaya devam ediyordu. Sadece elini kolumdan çekmiş, bir noktaya sabitlemiş gözleriyle aynı şekilde kin ve nefretle bakıyordu. Göz hizasını takip ederek o gölge her neyse tekrar hareketlenmeye başladığını gördüm. Koyu gri duvarın önüne oturmuş, ayağına düşen taşı, kalın bir ağacın gövdesini kaldıraç görevi göstererek zorlukla itiyordu ve ayağını kurtarmaya çalışıyordu. Bir yandan da mırıldanması, aradaki uzak mesafeye rağmen duyuluyordu. Sanki hafif esen rüzgar, sesi bize iletiyordu.
"Benim için hiç sorun değil. "
Dedi gölge. Alaycı tavrına devam ederken, ayağı ile uğralmasına rağmen, olmayan siyah yüzünü görme işkencesini çekiyorduk.
"Sen kaçarsan yanındaki yorgun, küçük kızın işini bitiririm ve Herobrine'a acı çektirerek, Enyity'e daha iyi olduğumu kanıtllarım. Ama sadece sen kaçarsan. "
Keşke rüzgar, sinir bozucu kahlahanı da ulaştırmasaydı bize.
Diye geçirdim aklımdan.
"İşte o zaman sadece senin işini bitiririm pis böcek! Eh, her haliküarda kazanan ben oluyorum."
Son kelimeleri söylememişti, ağazından tükürmüştü resmen.
Kalın olmasına rağmen ağacın kırılma sesini işitince, birkaç dakikadan sonra, taştan ayağını kurtardığını anladım. Gecenin yüzü yer yüzüne düşmüş gibi görünen siyah sisin ardında, bir şekil belirdi. Gölge, ayağından akan kızıl kana aldırmaksızın bize doğru
yaklaşıyordu.Ayağını sürtmesi sonucu oluşan toprak sesi yakınlaştıkça. Babamın orada olmayışına birkez daha üzülmüş oldum.
Yavaş olmasına rağmen işimizi şansa bırakacak durumda değildik. O halde bile aramızdaki yolun büyük bir kısmını geçmiş, yarısına gelmişti bile.
Hunter, hızla etrafına bakınarak, gözleriyle etrafı taradı. Belli ki saklanacak bir yer aradı. En sonunda
Arkama baktı ve koşmaya başladı. Aramız pek iyi olmasa da onun bu yarı yolda bırakma hareketi, sinirimi bozdu. Resmen bana ilk iyi davranmasının ardından, birşey olmamış gibi gitmesiyle, benimle oyun oynamıştı. Arkasından seslendim."Senin de yardımın buraya kadar mı? İlk kurtar sonra 'ben yapmadım' der gibi yoluna devam et."
Dedim sesimin sinirli çıkmasını sağlamaya çalışarak.
Hunter durdu ve omzunun üstünden soğuk bir ifadeyle bana baktı.
"Neden Entity'nin baş düşmanının kızına yardım edeyim?"
Tek kaşımı kaldırıp, kollarımı bağladım.
"Az önce o kızın hayatını kurtardın. Ha, yarı yolda bırakmak senin işinse bilemem tabii"
Bir süre ifadesi yumuşar gibi oldu. Hemen ardından tekrar soğuk ifadesini takındı yüzüne ve öylece baktı bana. Ne yapacağını düşünüyordu besbelli.
Zayıf yönümü Hunter'a göstetmek istemiyordum. Bir daha denemeye karar vererek ellerimi yere koydum ve ayağa kalkmaya çalıştım. Neredeyse kalkmak üzere olunca, kendime geldiğimi düşündüm. Fakat yine yere düşünce, bu düşüncem de kısa sürdü.
Ne zaman olduğunu anlamadığım su dalgası, koyu kahverengi saçlarımın yüzümün önüne gelmesiyle etrafımda bir rüzgarın estiğini hissettim. Soğuk bir rüzgar değildi bu. Daha çok ilkbahar mevsiminde çiçek kokuların burmuma ulaşmasını sağlayan, rahatlatıcı bir meltem gibiydi. Ama oldukça güçlü bir rüzgardı.
Hatta beni kaldıracak kadar güçlüydü.
Bedenimin hafiflemesiyle birlikrite, ayağa kalkabileceğimi anladım. Tekrar denedim ve bu sefer ayağa kalktım. Fakat yaklaşmaya devam eden toprak sesi, fazla oyalanmamam gerektiğini gösterdi bana.
Ayağa kalkarken saçlarımı yüzümün önünden çektim. Hunter, avuç içleri yukarıda olacak şekile ellerini iki yana açmıştı. Gözlerini kapatmış, etrafında beni kaldıran o meltem dönüp dururken, onunda kızıla çalan siyah saçları uçuşuyordu.
Hunter, toparlanmam için rüzgar oluşturarak yardım ediyordu. Rüzgar, onun gücüydü.
Gözlerini tekrar açmasıyla birlikte gölgenin sesi daha yakından geliyordu artık.
"Çok hoş... "
Aramızda sadece birkaç metre ya vardı, ya yoktu. Ayağaından akan kızıl kan İzlediği yol boyınca düz bir çizgi oluşturmuştu. Görüntüsü karanlığa karışması sonucu hala tam seçilmesede eskisinden daha da belirginleşmişti. Simsiyah yüzüne rağmen gülüşünü görür gibiydim.
"Herobrine'ın kızına yardım ederek, babana ihanet etmen çok hoş Hunter."
"Benim kimseye ihanet ettiğim yok! Sussun diye yaptım bunu! Hem bu seni asla ilgilendirmez!"
Sesindeki tonun yükselmesiyle, rüzgarın da şiddetti artmaya başladı. Dengemi rüzgarla kaybetmek üzere olunca, gölgenin savrulacağını umdum. Ama bu konuda bir şansımız yoktu.
Gölgenin konuşmasına firsat vermeden Hunter ile birlikte mağaraya doğru koştuk. Girdiğimiz anda Hunter, girişin hemen yanındaki büyük taşı itmeye, orayı kapatmaya çalıştı. Benim yardımım olmasa bunu yapabilecek gibi değildi. Taş hareket etti. Son ışık kaynağı ile birlikte girişi de kapattı.
Duyduğumuz son ses, gölgenin taşa çarpması ve ardından acı dolu bağırması oldu.
Hunter'ın uzaklasan ayak seslerini duydum. Ellerimle duvarın nerede olduğunu öğrendikten sonra yasladım. Ama bunu yaptığıma bişman oldum. Sırtım, olduğu gibi yapış yapış bir madde ile kaplanmıştı. Başka zaman olsa bunu hissettiğim anda geri çekilir ve sırtımı temizlemeye çalışırdım. Ama o zaman farklı bir durum vardı. Yorgunluktan, sırtım duvara dayalı, soluklanmaya devam ettim.
Bir sure sonra kendime gelmeye başladım. Ateş yakarak ısınacak gücü de bulunca kullandım bunu.
Hunter uzakta, tam karşımda kesilmiş bir ağaç gövdesinin üstünde, dirseklerini dizlerinin üstüne koymuş, belini az kambur yapmış, yere bakıyordu düşünceli bir şekilde. Üstündeki tozlar ise, kapıyı kapatarak bizi gölgeden koruyan büyük, yuvarlak, yassı taşın onun sonucuydu. Kendi üstüme bakınca, benimde pek farklı olmadığımı gördüm.
Onu tekrar görmemle, zindanda karşılaştığımız ilk an geldi gözlerimin önüne. O zamanki sırıtması yoktu. Ama bana hâlâ düşman olduğunu her davranışıyla belli ediyordu. Ama yine de... Yine de içimden bir ses belki diyordu... Belki aramızdaki bu düşmanlık bir gün son bulurdu. Saniyeler arasında değişse de, Hunter'ın yüz ifadesini soğultan normale geçtiği, aklımın bir köşesinde durmaya devam ediyordu. O anı zihnime kazımıştım.
"Düşmanız."
Dedi kararlı bir tonla. Tekrar ona baktım. O ise yere bakmaya devam ediyordu.
"Ama ben kimseyi arkamda bırakmam. Kim olursa olsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi
FanfictionHerobrine'ın kızı olduğumu öğrendiğimde, hayatımın tüm sıradanlığını yitireceğinden haberim yoktu... Ama bilmediğim bir şey daha vardı ki, o da asıl maceranın o zaman başladığı... Her şey, ben daha dokuz yaşındayken oldu. Babamla karşılaşmam ve ba...