Herabrienna'nın gözünden
Işınlanarak oradan uzaklaşmadan önce gördüğüm son manzara buydu işte... Jennifer... Ölmüştü...
Nereye geldiğimizi bakacak durumda değildim. Ama devrilen bir ağaç gövdesinin üstüne oturup, başımı da ellerimin arasında alabilmemden ,Overworld'te olduğumuzu düşündüm.
"Biricik kızım benim..."
Babam saçlarımı okşarken, titrememe engel olamamıştım.
"Biliyorum zor bir durum... Ama..."
Devam etmek istedi. Cidden istedi. Sesindeki tondan beni teselli etmeyi ne kadar çok istediğinin farkındaydım. O, Jennifer'ın ölmesine değil, benim üzülmeme üzülüyordu.
Son kez gözümden düşmesine izin verdiğim göz yaşını da, elimin tersiyle sildikten sonra babama baktım. İfadesiz bir şekilde, o da bana bakıyordu. Ne süşündüğünü, ne hissettiğini anlamak, benim için bile zordu. Babam istediği zaman duygularını çok iyi saklayabiliyordu. Ona benzemediğim nadir özelliğimdi bu.
Keşke ben de senin gibi duygukarımı belli etmeme özelliğine sahip olsaydım babacığım. Belki o zaman güçsüz görünmezdim...
"Sandığından daha güçlüsün."
Şaşkınlıkla ona baktığımda devam etti sözlerine.
"Bana hep güçsüz olduğunu söylerdin. Değilsin. Bunun üstesinden gelebileceğine tüm kalbimle inanıyorum canım kızım. Üzülme artık..."
Tebessüm etmeyi başarırken ona sarıldım. Ve bu sefer ağlamadım. İyi hissediyordum. Mutluydum. Sevdiğim birini kaybetmiş olabilirdim. Ama babam hâlâ yanımdaydı ve yanımda olmaya da devam edecekti. Bencilce gelebilir ama...
Ama şu dünyada en çok babamı seviyorum ben.
Kuru elin sırtımı sıvazlamasıyla kendimi daha iyi hissettim. Artık etrafıma bakabilirdim.
Babama sarılmaya devam ederken, omzunun üstünden etrafa göz gezdirdim. Büyük bir gölün tam kıyısındaydık. Yakınlardan gelen şelale sesi, içimi rahatlattı. Gölün üstünde üçer tane beyaz ördek, arkalarındaysa gri tonlarında beş yavruları vardı. Sıra sıra dizilmiş yavrulardan son sırada olanı, başını kaldırdı ve kanatlarını çırptı. Tekrar topladığı kanatlarının ardından minik kuyruğunu da salladıktan sonra, geride kaldığı ailesine, suyun üstünde hızla süzülerek yetişebildi.
"Yanımda olduğun sürece herşeyin üstesinden gelebilirim ben."
Dedim yeniden babamın bembeyaz gözlerine bakarken. Eli hâlâ sırtımdayken, ufak ama içten bir tebessüm etti.
"Desene hayatın boyunca üstesinden gelebileceksin diye."
İşte bu sözler, cidden içimi rahatlattı.
"Gel bakalım."
Desi babam, surtımdaki elini çektiği gibi bana uzatırken gitmeye hazır gibi yan durarak.
"Bulamız gereken bir cadaloz var."
Kıkırdarken uzattığı elini tuttum.
"Cadoloz? Gittiğimiz zaman bu dediğin yüzünden bir kurbağaya dönüşürsen ne olucak babacığım?"
"O zaman öpmenle eski halime dönüp, cadının da haddini bildirebilirim kızım."
Dedi hafif çattığı kaşlarıyla. Bense bu sefer kıkırdama değil, ufak bir kahkaha attım.
Hazır cadınım lafı açılmışken...
"Baba."
Babam, yürümeye devam ederken gözlerini yoldan ayırıp yeniden bana baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi
Fiksi PenggemarHerobrine'ın kızı olduğumu öğrendiğimde, hayatımın tüm sıradanlığını yitireceğinden haberim yoktu... Ama bilmediğim bir şey daha vardı ki, o da asıl maceranın o zaman başladığı... Her şey, ben daha dokuz yaşındayken oldu. Babamla karşılaşmam ve ba...