Herabrienna'nın gözünden
Evet... Hunter tam karşımda hafif öne eğilmiş, dirsekleri dizlerinde, ellerini serbest bırakmış, ateşin çıtırtısı ve damlamaya devam eden suyun seslerini dinlerken, ben gol geçen kurtulmanın verdiği rahatlığı düşünüyordum.
Sahi gölge demişken... Kimdi o? Neden bizim peşimiden kolmuştu?
Bu soruyu Hunter'a birkaç defa sorunca kendine gelip, beni duyabildi ancak. Başını kaldırıp bana bakınca, ateşin yansımasıyla kırmızu ve turuncuya bürünmüş yüzünü görebildim. Solgun pembe rengindeki dudakları, aşağı doğru kıvrılmıştı. Kızıl gözleri, ateşin ışında daha da koyu bir renk almıştı. Fakat sesi, yorgunluğunun üstünden attığının bir göstergesiydi.
"Bir zamanlar-"
Sözünü yarıda kesen ses, benden kaynaklanan ufak bir kıkırdama sesiydi. Mağarada bir su dalgası gibi yankılanarak, dalgalaraka ilerledi en sonunda ise kesildi. Kesilmesiyle Hunter'a baktığımda tek kaşını kaldırmış, olayı anlamaya çalışır gibi bakıyordu bana.
"Komik olan birşey demedim."
Dedi hafif gözlerini kısarak.
"B-ben ona gülmedim Hunter. Sadece... Nasıl desem. Hikaye anlatır gibi oldu. Anlarsın ya. Bir varmış bir yokmuş tarzı."
Hunter bakışlarını yere çevirdi. Birşeyler mırıldandı. Birkaç kelime dışımda ne dediğini anlamadım. Buna rağmen o kelimeler bile yetti...
'Kimse, bana'
Su damlama sesi, onun sesini bastırmaya fazlasıyla yetti. Olayın derinliklerine inmeyi düşündüğümde ise bunun Hunter'ı sinirlendireceğini kanaat getirdiğimden yapmamaya karar verdim. Şu an ne yeri, ne de sırasıydı.
Hunter devam etti konuşmasına.
"Entity'nin yanında çalışırdı bir zamanlar. Ama yaptığı bir ihanet ile terk etti onu. Kendi yolunu mu ne çizecekmiş"
Birkez daha...
Dedim içimden.
Birkez daha baba demedi ona.
"Ve o bölgemsi yaratı-"
"Ya o, ya da onun adamından biri. "
Diye tamamladı lafımı Hunter.
Ateşin sönmeye başlamasıyla birlikte, mağaradaki soğukluk tekrar kendini belli etti. Yosun kokusu, tüm odayı sardı. Hunter ise, bir odunun üstünde kalan ve sanki göz kırpar gibi büyüyüp küçülen küçük ateş parçasına dikmişti gözlerini. Simsiyah kanatlarını iki yana açmasıyla birlikte, arkadaki gri taştan duvarda kocaman bir gölge oluşmuştu.
Siyah melek kanadı...
Aklıma yakın zamanda gördüğüm rüya geldi. Ama o ses ile Hunter'ın sesinin yakından uzaktan alakası yoktu. O ses o kadar yarsıma muhtaç, yaralanmış gibi çıkıyordu ki, Hunter'ın sesinin tam zıttıydı.
Hem Hunter benden yardım istemez ki. Kendini yardım isteyecek duruma da getirmez. Bunu... Bunu sanmıyorum..
"O zaman..."
Diyerek tekrar başladı Hunter lafına. Konuşurken bu sefer vücudunu dikleştirmiş, dirseklerini dizlerinden çekmiş, kanatlarını toplamıştı. Ses tonu normal çıkıyordu.
Hunter ayağa kalktı.
"Bu konuşma burada bitiyor. Entity beni bulmazsa başıma gelecekleri düşünmek istemem bile."
Hayır. Hayır bu sefer kendimi tutmadım.
"Hunter"
Ayağa kalkmış, arkasını dönmüş ,taş kapıya gidecek olan Hunter, adını söylememle birlikte ateşin etkisini yitirmesiyle tekrar koyu kızıl olan gözlerini, benim beyaz gözlerimle buluşturdu.
"Sormamak için kendimi çok tuttum ama... Bir sıkıntın var gibi hissediyorum. Yani... Entity'e hep adıyla seslendin."
Hunter'ın normal yüz ifadesi,yerini soğuk, az da olsa sinirli bir ifade gördüğümde, keşke bu soruyu hiç sormasaydım diye düşündüm.
"Bu... Bu konu seni hiç ilgilendirmez Herabrienna. Seni kurtardım ve bir iki konuştuk diye arkadaş olduğumuzu sanma. "
İyide... Babalarımız düşman diye biz de düşman olacağız demek değil bu...
Aniden Hunter'a doğru isabet eden bir ateş topu olduğunda onu engelleyecek zamanım yoktu, sanki atrş topu bana gelmiş gibi sinirlenmiş, bir o kadar da şaşırmıştım. Hayretler içinde yerde yatan ve acıkla sol omzunu tutan Hunter'ın yanına gittim. Yüzünü burulturmuşken, acıyı belli etmemek için çaba gösteriyordu. Ama yapamıyordu.
Arkamda parlak bir ışık ile, gölgem önümüzdeki taş duvara büyük bir şekilde yansıdı. Arkamı dönüp oraya baktım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi
FanficHerobrine'ın kızı olduğumu öğrendiğimde, hayatımın tüm sıradanlığını yitireceğinden haberim yoktu... Ama bilmediğim bir şey daha vardı ki, o da asıl maceranın o zaman başladığı... Her şey, ben daha dokuz yaşındayken oldu. Babamla karşılaşmam ve ba...