Herabrienna'nın gözünden
Öfke bedenimi kaplamaya devam ederken, hikayenin burada bitmeyeceğine kendi kendime karar verdim. Nefes alıp verişlerim hızlanırken, vüzudumdaki her bir hücrenin sıcaklamaya başladığını hissettim. Çok geçmeden alevler içindeydim,
Sinirden Yumruk yaptığım elimi kaldırdığım gibi kalkana geçirdim. Yaşıma göre oldukça güçlü bir darbe olsa da, vurduğum yerden yayılarak kaybolan, yıldırıma benzer, parlak mavi renkli zihzaglardan başka bir hasar almadı.
Herabrienna...
Yine o tanımadığım ses, benimle kafamın içimden koknuşmaya devam etti
Öfkeyle sorun çözülmez. Sakin ol ve başka bir yol bulmayı dene.
Sakinlik? Evet... tam karşısımda, babasının başından akan kan mamzarası ile herkes sakin kalabilir zaten. Söylemesi kolay.
Yine de haklıydı. Sakinleşmem gerekti. Derin nefeslerle ciğerleimi havayla doldurdum. Gözlerimi kapattım. Güzel anıları düşümdüm. Ne var ki, tahmin edileceği gibi hepsi de babamla ilgiliydi.
Balık tuttuğumuz, güneşli öğleden sonraları düşümdüm. Babam. ' yağmur yağıyor eve koş!' şakası ile yüzüme su sıçratırdı.
Yakın denilebilecek bir zamanda, bana gösterdiği ağaç evini düşündüm. Babamlda birlikte onu tamamlarken nasıl kaçırıldığım ve babamdan ayrı düştüğüm, film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor, o an yaşadığım üzüntü ile öfke yeniden hissediyordum.
Gözlerimi açtım. Her ne kadar görünmeyen bir şefaflıkta olsa da orada olduğunu bildiğim korunma çemberinden dışarı, babama baktım.
Başındaki kan artık yere ulaşmıştı. Belki de ufak bir kıpırtı görürüm umuduyla bir süre dolan gözlerimin yanaklarımı ıslatmasına izin vererek izledim onu.
İstediğim olmadı...
Bu sefer ne ben seni, ne de sen beni bırakacakdın baba. İkimiz de burada kalıyoruz.
Adımlarımı ileriye yönlendirdim. Elimi uzattım. Doğrudan duvara doğru yürürken, oradan geçmekten başka birşeyi düşünmüyordum. Geçecek, babamın yanına gidecek, ve iyi olduğunu gördülten sonra cadı Cassandra'nın yanına giderek ne istediğini öğrenecektik
Parmaklarım duvarla buluştu. Şefaf bir dalga, havada yayılırken, parmaklarımın ucu duvarın öteki yanından çıkmıştu bile. Geçebildiğimi gördüğümde, ufak bir gülümseme yerleşti yüzüme.
Adımlarımı emin bir şekilde devam etmekle kalmadım, büyüttümde. Çok geçmeden duvardan geçmeyi başarmıştım.
Koruma görevini yitiren duvar, gözlerimin önünde, beyaz bir ışıkla yok oldu.
"Doğrusunu istersen beni büyük bir zahmetten kurtardın Herabrienna."
Dedi Linda'nın sesi. Ses, sadece rengarenk kristallerin aydınlattığı karanlık tünelde havada yayılırken, yankı yaparak tekrarlanması gibi, öfkem de yeniden hissettirdi kendini.
"Kendi ayağınla ölümüne geldin. Baban gibi."
"O ölmedi!"
Bağırmamın şiddetinden boğazım acıyordu. Fakat bunu bastıracak daha büyük bir acı yaşıyordum zaten. Tam kalbimde olan bir acı. Yine de bunu belli etmemek konusunda ısrarcılığımı bozmadım.
"Cesaretin varsa karşıma çıkarsın!"
Cık cık etme sesleri ile, Linda'nın başını iki yana salladığı görüntüsü geldi gözlerimin önüne. O kadar gerçekçi bir görüntüydü ki bu, bu sahnenin zihnimde olduğunu kendime hatırlatmam gerekti. Yoksa çoktan yumruğumu, önümdeki boş alana geçirmeye çalışmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi
FanficHerobrine'ın kızı olduğumu öğrendiğimde, hayatımın tüm sıradanlığını yitireceğinden haberim yoktu... Ama bilmediğim bir şey daha vardı ki, o da asıl maceranın o zaman başladığı... Her şey, ben daha dokuz yaşındayken oldu. Babamla karşılaşmam ve ba...