Multimedya: Herobrine'ın savaştaki hali ve normal bir insanken göz rengi (simsiyah ^^)
......
Notch'un gözünden
Herobrine'ın yaşadığını öğrendiğim günden beridir, onu nasıl yenebilirim diye düşünüyordum.
Yıllardır tanıdığım, dost bildiğim Brine Stewart, artık başka birşeye dönüşmüştü... Bir canavara!
Aslında, aramız önceden çok iyiydi. Hatta savaştada sırt sırta savaşmıştık.
Bahsettiğim bu savaş yıllar öncesine dayanıyor... Bir gün Endermanler, cadılarla birlik olup insanlara saldırmaya başladığı anda bizde birlik olduk ve onlara karşı savaş açtık. O insanların arasında ben, Brine, Steve ve Alex'te vardı...
Ama canavarlar güçlenmeye başladı. Hatta cadılar, ölen insanları tekrar zombi ve iskelet olarak diriltiyor ve ordularını büyütüyorlardı. Ama Brine öldüğünde onu tekrar diriltememişlerdi... Onda bir farklılık olduğunu o an anlamıştım...
-Anı-
Heryer toz içindeydi. Bir yandan ölen kişilerin bağırış sesleri, diğer yandan kılıç sesleri, yerdeki kanlar ve ölen yakınlarına ağlayan kişiler, yaralıları iyileştirmeye koşuşturanlar...
"Notch çok fazlalar ve artmaya devam ediyorlar!"
Dedi Brine, ona yaklaşan bir zombiyi öldürürken.
"yinede pes edemeyiz! Bu savaşı ka-"
Sözümü Lena'nın bağırması kesti. Ve Brine korkuyla arkama baktı o an simsiyah gözleri dolmaya başladı
"Lena!"
Bir zombiyide ben öldürdükten sonra arkama baktım ve Lena ile karşı karşıya duran iskeleti gördüm. İskelet yayını gerdi ve Lena ya hedef aldı. Lenaysa kaçacak durumda değildi. Ayağından ağır şekilde yaralanmıştı. Korkulu gözlerle ona bakabildi sadece...
Bense savaşa devam ediyordum..
"koş! Ben seni korurum"
Dedim ve bir yandan Brine'ı izlemeye devam ettim. Tüm gücüyle koşmaya başlamıştı bile. Ama aradaki mesafe çok uzaktı... Ona yetişememişti...
"HAYIR!"
Acı dolu o bağırması, hâlâ kulaklarımda yankılanmaya devam ediyor...
Brine yanına vardı, yere dizlerinin üstüne düştü ve başını eğdi. Arkası dönük olsa bile ağladığını anlayabilmiştim...
O anda olanlar oldu işte. Bir cadı, Brine'ın arkasına geçti ve kılıç kaldırdı. Öfkeyle fırlattım kılıcımı ona. Dönerek hızla cadıya ilerlerken, bir enderman gelip, cadı ile tekrar ışınlandı ve kılıç tam arkada duran Brine'ın sırtına saplandı...
O an ne yapacağımı bilemedim. En sonundaysa dururmuna bakmaya karar verdim ve öylede yaptım. Tüm gücümle yanına koştum.
Ben yanına giderken, başka bir cadı ona diriltme iksiri atıyordu. Ama işe yaramadı yoksa... Yoksa yaşıyormuydu?
Daha hızlı koştum ve yanına vardım. Cadıya sert bir yumruk atarak yere düşürdüm ve brine'ın nabzına baktığımda acı gerçeği anladım...
Ölmüştü...
Ölmüştü ama... Neden onu tekrar diriltememişlerdi?
Kapının tıklatmasıyla kendime geldim.
Ve anıdan kurtulmak istercesine gözlerimi kapatıp, başımı iki yana salladım. Ellerimi arkada birleştirdim. Boğazımı temizlemek için hafif öksürdüm ve ciddi bir ses tonuyla seslendim"gel.."
Camlı, büyük, beyaz kapı açıldı. İçeri iki kişi girdi
"efendim, Michael başaramamış o... O ölmüş..."
Michael'ı, Herobrine'ın kızının yaşayıp yaşamadığını öğrenmesi için yollamıştım. Ve eğer yaşıyorsa öldürmesini emretmiştim. Neslinin devam etmesine izin veremem...
Ve sözde bu iki kişiyide, Michael'ı korumaları için yollamıştım. Ama sonuç ortadaydı.
Hiçbiri başaramamıştı...
Öfkemin, yavaş yavaş tüm vücudumu kapladığını hissettim. O kadar sinirlendim ki, titremeye başladım. Elimi yumruk yaptım.
"ben size onu koruyun demedim mi?!"
Diye bağırdım sinirle. Bu Herobrine'ın öldürdüğü son kişi olmalıydı! Kurduğum bu dünyada, ona ve onun gibi kişilere yer yok... Hiçbir zaman olmayacakta!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi
Fiksi PenggemarHerobrine'ın kızı olduğumu öğrendiğimde, hayatımın tüm sıradanlığını yitireceğinden haberim yoktu... Ama bilmediğim bir şey daha vardı ki, o da asıl maceranın o zaman başladığı... Her şey, ben daha dokuz yaşındayken oldu. Babamla karşılaşmam ve ba...