3. BÖLÜMÜ DE OKUDUKTAN SONRA BIRAKMAK İSTEMEYECEĞİN BİR ROMAN SENİ BEKLİYOR...
Müzik: Daughter - "Smother"
16 Eylül 2016 Pazartesi
Alarm ortalığı yıkarcasına çalıyordu ta ki Julie'nin gazabına uğrayana dek. Güzel bir gündü hava güneşli, güvercinler gurrr sesi etrafı kuşatıyor, etraf sakin, her şey yolundaydı. Lakin Julie her zamanki hayata kızgın tavrıyla gözünü açtı. Alarmı susturdu "Yine başlıyoruz!" dedi mırıldanarak. Onun için hayat ardı arkası kesilmeyen günlerden ibaretti. Hele bugün ayrı bir eziyet. Neden mi ? Sizce de nedeni çok açık değil miydi ? Üniversitenin ilk günüydü. Julie aslında yetenekli bir kızdı. Özellikle kompozisyonları usta yazarları kıskandıracak nitelikteydi. West Virginia University'ne gönderdiği mektuptaki kompozisyonu da başarılı olduğundan üniversite ingiliz edebiyatı bölümüne gitmeye hak kazanmıştı. Ancak bu olay onda sadece "gidebileceğim bir üniversite buldum bu bana yeter" tepkisinden ötesini doğurmadı.
Yataktan kalktı. Her zaman olduğu gibi klasikleşmiş ama eskimemiş kıyafetlerini giydi. Her ne kadar kendi kendine belli edemese de içinde heyecan kıpırtıları başlamıştı. Ne de olsa artık üniversiteli bir öğrenci olmuştu. Odasındaki dağınıklığın içinde yavaş adımlarla ilerlerken ayağı bir kutuya çarptı. Kutuyu gördüğü anda bu yine burada mı diye sitem etti. Ancak sitemi kendineydi. Aslında hayata öfkesinin sebebi, geçmişte yaşadığı hatta düzeltme çabaları yüzünden tekrar tekrar çabaladığı o anlar canlanıyordu yorulmuş ama hala hayata tutunmaya çalışan yüreğinde. Ne kadar öfkeli olsa da hayata, hala içinde bir nebze de olsa umut vardı. Onun tek dayanağı tutunmaktan başka şansı olmadığı umuduydu. Yere eğildi kutuyu kaldırdı. Önce açmaya yeltendi ancak kalbinin derinliklerinde akan gözyaşları buna mani olmuştu. Bir hışımla kutuyu öfkeyle açtığı dolaba fırlattı.
Bir an durdu yapmaktan en nefret ettiği şeyi yaptı döndü ve yeniden o lanet geçmiş canlandı gözünün önünde. O anlar sanki tekrar gözünün önünde bir film şeridi gibi canlanıyordu. Ancak Julie herkes gibi değildi geçmişi her düşündüğünde sanki tekrar tekrar yaşıyordu. İçinden "Yeter bu kadar duygusallık" diye isyan etti kalbi ve gözünden süzülen bir kaç damla yaşı sildi. Her insanın ağladıktan sonra takındığı hiçbir şey olmamış gibi ben yıkılmadım ses tonuyla. "Eveet, artık hazırız" dedi.
Üstünü giyinmişti. Yavaş yavaş merdivenlerden aşağı indi. Sallanan koltuğunda yüzündeki düşünceli tavrıyla bir ileri bir geri sallanan büyükannesini tonton yanaklarından öptü ve "Görüşürüz büyükanne" diyerek kapıya yürüdü ki tam o sırada büyük annesi Harlean "Nereye gidiyorsun Julie kahvaltı hazır." diye seslendi. Halbuki kahvaltı masası boştu. Büyükanne Harlean alzheimer hastasıydı. Julie konuyu kahvaltı muhabbetinden kurtarmak için "Büyükbabam nerede ?" dedi. Büyükanne Harlean her zamanki aksiliği ile yüzünü buruşturarak "Edward'dan mı bahsediyorsun ? Aah o yaşlı bunağı markete ekmek al diye yolladım. Kim bilir şimdi yolu şaşırıp Juanların dükkanına gitmiş kahve keyfi yapıyordur. Ben ona diyorum zaten..." O böyle konuşmaya devam ederken Julie de ona çaktırmadan kapıyı örttü ve çıktı.
***
Evet, belki de sahip olduğum tek şey bu iki sevimli ihtiyardı ama bunun yeterli olmadığını ben de biliyordum. Arkadaş filan edinmem lazımdı. En azından yaşıtlarım böyle yapıyordu ve benim de edinmem içimdeki bu yalnızlık hissini bitirebilirdi. Belki de bir erkek arkadaş edinmeliydim. Lanet olsun! Ben neler düşünüyorum böyle. Benim derdim ne ? Hem kim benim gibi negatif yüklü bir insanı arkadaş edinmek ister ki. İnsanlar çevrelerinde hayata olumlu bakan onları güldüren insanlarla vakit geçirmekten hoşlanır. Kısacası benim gibi insanlardan hoşlanmazlar. Ama birazcık da hata ben de çok duygusalım, hem de aşırı.
Çoğu insan benim yaşadıklarımı yaşasa bir sene ne biliyim belki iki senede atlatır. Bense beş sene olmuş hala ufacık bir kız gibi kutularda resim saklıyıp onlara bakıp ağlıyorum. Hata ben de mi yoksa bilemiyorum işte. Şu an belki de her şeye rağmen sahip olduklarımla çok ciddi paralar kazanıp kariyer edinebilecek birisi iken şu yaptığıma bakın. Neyseki hayat hala yaşamaya değer lafı ile kendimi teselli ediyorum.
Ağır adımlarla düşünceli bir vaziyette otobüs durağına yürüyordum. Hafiften yağmur çiselemeye başlamıştı. Aman Tanrım! Çoğu insan yağmurun toprağa düştüğünde etrafa yaydığı kokuyu ferahlatıcı bulurken ben nedense hiç sevmiyordum. Ayrıca yağmurlu havalar nedense beni daha da karamsarlaştırıyordu. Montumun kapşonunu kafama geçirdim ve yine ağır adımlarla yoluma devam ettim.
Eminim hepiniz merak ediyorsunuzdur ne yaşadım ki yaşama sevincimi içime gömdüm. Zaten asosyal birisiyken tamamiyle sosyallikten koptum. Anlatayım o halde...
( YAZARIN NOTU: Yeni okuruma sesleniyorum 3. bölümü de okuduktan sonra bırakmak istemeyeceğin bir dizi roman seni bekliyor.)
(KİTABIMIN TANINMASI İÇİN YORUM ATAR VE OYLARSAN YAZARINI ÇOK MUTLU EDERSİN.)
HENÜZ BAŞLAMIŞ OKUYUCUMU İLK 18 BÖLÜME KONMUŞ AŞAĞIDAKİ UYARILARI DİKKATE ALMALARINA GEREK YOKTUR.
(Şarkıların indirme linklerinde yorumlar bölümünden ulaşabilirsiniz.) ]]
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT HAYAT Wattys2017
Science FictionZaman benim kölem, kader ise Tanrı'mdı (ZAMAN) Tanrı'n burada iken dua etmen gerek yok... Dokunduğum anda hissettiğim duygulardı, içimde atışını hissettiğim kalpler (RUH) Durmaksızın, tükenmeksizin, soluk dahi almaksızın koşuyordum hiçliğin orta...