6 Ağustos 1945 Saat: 07:30
*KARANLIK*
Komutanın odasının kapısını tıkladım. İçeri girdiğimde albayın yerinde oturan daha önce hiç görmediğim bir yarbay vardı. İnce bıyıklı, omuzları çıkık güçlü birisine benziyordu. Ne var ki ayağını masanın üzerine koymuş olması, farkında olmasa da onu komik düşürüyordu. Keskin adımlarla odanın içine adımladım. Selam verdikten sonra elimdeki raporu uzatarak konuşmaya başladım.
- Efendim, Ben 27. Alay, Hava Kuvvetlerinden Teğmen William Black. Hiroşima'ya bırakılacak teslimatın bulunduğu uçağın pilotuyum.
Yüzüme sanki az önce bastığı köpek pisliğini bakarcasına bir bakış attı.
- O uçağın nereden pilotu oluyorsun sen ?
- Şey, yani benim sorumluluğumda demek istedim. Bugün 14:00'da kalkacak. Bunlar da Başkan'ımızın onay imzası.
- Ne saçmalıyorsun sen ? O uçağı başka birisi uçuracak. Hem de bir saat sonra. 14:00'de filan değil.
- Ama Efendim Başkan'ımızın emri...
Diyecektim ki sözümü kesti.
- Burada Başkan'ın sözü işlemez. Burası Özgür Amerikan Ordusu. Biz ancak General Milton'dan emir alırız.
- Ama...
Masanın üzerine koyduğu ayaklarını indirip toparlandı. Hızla ayağa kalktı ve elini yukarı kaldırdı.
- Yeter. Bu konuşma burada bitmiştir asker.Hüsrana uğramış elimi başımın sağ kısmına dik bir vaziyette tokuşturup selam verdikten sonra geriye döndüm ki o anda Albay Viktor içeri girdi.
- Yarbay, burada neler oluyor ? diye yarbaya bağırdı.
Yarbayın suratı bembeyaz kesilmişti. Ne diyeceğini bilemiyor, sadece kekeleyerek durumu anlatmaya çalışıyordu.
- Teğmen Black Enola Gay adlı uçağın pilotu olduğunu ve teslimatı onun bırakacağını söylüyor.
- Çık dışarı!
Sesi sert ve netti. Yarbay çıkarken bir an gözgöze geldik. Beni bir kaşık suda boğacakmışçasına son bir bakış daha attı.
***
Albay Viktor şapkasını masanın üstüne koydu ve bana dönüp "Görev seni bekler teğmenim. Sen bizim Yarbayın kusuruna bakma. Bu arada Başkan Truman'a selamlarımı ilet. Sizin gibi onun muhafız alayında bulunan bir teğmeni bu duruma soktuğumuzu duymasını istemeyiz." Çok babacan ve samimi bir konuşma şekli vardı. "Tanrı'nın eli omzumuzda olsun." dedi ve masanın yanındaki dolaba eğilip kapağını açarak eline aldığı proyu usulca yaktı ve tekrardan "Hadi, Teğmen'im Japonlara hediye paketimizi teslim etmek gerek." dedi. Proyu eline aldı ve zayıf bir kahkaha attı. Selam verdikten sonra odadan çıktım. Böyle bir albay hayatımda ilk defa görmüştüm sanırım. Binadan çıktığım anda babamın bana doğru geldiğini gördüm. Kolumdan tuttu ve beni köşeye çekti. Sorguya çeker gibi bir hali vardı.
- Emin misin ?
- Neyden ?
- Tanrı aşkına William neyden olacak, atacağın lanet olası bombadan.
- Ne olmuş ki ? Ben bir asker olarak bana verilen görevi yerine getireceğim.- Onca masum sivil halkı öldürdüğünü bile bile mi uygulayacaksın emri ?
- Her akşam sirenlerle sığınıklara indiğimiz günleri ne çabuk unuttun baba.- Peki o uçakları kullanan Japonlar mıydı ?
- Fark etmez ki. Onlar da Almanların dostu, müttefiği. Düşmanımın dostu düşmanımdır.- İnan bana oğlum aynı şeyi Almanlara yapacak olsan yine de sorardım bu soruyu. Neden biliyor musun ?..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT HAYAT Wattys2017
FantascienzaZaman benim kölem, kader ise Tanrı'mdı (ZAMAN) Tanrı'n burada iken dua etmen gerek yok... Dokunduğum anda hissettiğim duygulardı, içimde atışını hissettiğim kalpler (RUH) Durmaksızın, tükenmeksizin, soluk dahi almaksızın koşuyordum hiçliğin orta...