9 Ocak 2017 "Pazartesi" akşamı
Bu ani sarılma karşısında ne yapacağımı bilememiştim. Ben de ellerimi sırtına koydum. Sarılma seansımız bittiğindeyse Ashly:
-Biraz daha okuyalım Alan. Senin böyle şeyler hissettiğini, benim hakkımda bu kadar endişelendiğini bilmiyordum.
-Niye? Sonuçta annem kurtarmadı mı beni kimsesiz bir çocuk olmaktan. O günden bu yana ben sizi ailem kabul ettim Ashly. Sanırım size bir şey olduğunda endişelenmem tabii bir şey.Saatin kaç olduğunu öğrenmek için kolumdaki saate baktım. Saat 22:00'dı. Nostalji yapmak için daha çok vaktimiz vardı. Günlüğü tekrardan elime aldım ve önüme koydum. Sırtüstü yatağın üzerine uzandık. Elimle günlüğün, hatıraların yüküyle yıpranmış sayfalarını çevirmeye başladım. Okudukça hisler denizindeki teknemiz, hırçın dalgalar karşısında sadece kendini akışına bırakıyordu.
Müzik: Runaground- "Butterfly"
**I found the universe on the back of a butterfly (Kelebeğin arkasındaki kainatı keşfettim)
Heard the song of a million birds (Milyonlarca kuşun sesini duyuyorum)
Flooding through the night (Gecenin içerisine doğru akıp gidiyorlar)**22 Mayıs 2008 (Alan ve Ashly yaklaşık 10 yaşındalar)
Ashly kavanozun içindeki kurabiyeye ulaşmak için elini uzattı. Eliyle kavrayamayacak kadar büyükçe bir kavanozdu. Birden ev, yere düşen kavanozun kırılma sesiyle çınlamıştı. Mr. Halsey içerideki odadan fırlamasıyla, mutfağın girişinde belirmesi bir oldu. "Çocuklar" diye attı çığlıktan sonra kendine geldi. Ne oldu burada! diye bağırmaya başladı. Bugün hastanede yaşadığı bir sorun yüzünden canı çok sıkılmıştı. Şimdi de yaramazlıklarımızla uğraşmak zorunda kalıyordu. "Mr. Halsey, canım çok kurabiye istemişti de, almaya çalışırken yere düştü." dedim. Ashly şaşırmış gözlerle bana bakıyordu. "Özür dilerim." diyerek devam ettim. Mr. Halsey'in sesi bu sefer daha yumuşaktı "Eğer canın bir şey istiyorsa bana söylemen yeterli. Artık sen de Ashly gibi bu evin küçük yaramaz bir çocuğusun." dedi. Suratında yavrusuna kıyamayan anne gülümsemesi belirmişti.
***
Ashly ile odamızdaydık.
-Neden böyle bir şey yaptın ?
-Bilmem, annenin sana kızmasını istemedim.
-Tabi, annemin sana kızması görülmüş şey değil.
-Yoksa kıskanıyor filan mısın Ashly ?
-Hayır, öyle demek istemedim. Sadece annem... Neyse bunları konuşmayalım.Ashly yataktan kalkıp dolabındaki resim defterini çıkardı. "Biraz resim çizelim mi ?" dedi gülümseyerek. Bende çaresizce başımı salladım. Resim çizmek Ashly için bir hobiden ötesiydi. Adeta bir tutkuydu. Özellikle portre çizme konusunda oldukça başarılıydı. O, resim çizmeyi önerdiğinde onu kırmamak için ben de elime bir kağıt bir de boya alıp onunla resim çiziyordum. Yani en azından çabalıyordum. İlk zamanlar çizdiğim resimleri gördüğünde Ashly'nin yüzünde garip bir ifade beliriyordu. Sanırım o da alışmıştı benim çizemediğim resimlerime. Her şeye rağmen defalarca kez şükrediyordum Tanrı'ya. Bana Ashly ve Mr. Halsey gibi iki adet melek ile ödüllendirmişti...
&&&
Yatağın üzerinde sırtüstü uzanmıştık. Ben önümdeki günlüğü okuyordum. Ashly ise kafası yastığa gömülü, yüzü bana dönük vaziyette beni dinliyordu. Mazinin sonbahar yapraklarından birisi daha düşmüştü. Ashly her zamanki gülümsemesiyle "Hadi Alan devam etsene!" diyordu.**Magic and miracles waiting on the other side (Öbür tarafta büyü ve mucizeler bekliyor bizi)
It's the past that we're letting go (Gitmesine izin verdiğimiz geçmiş)
Makes us feel alive (Bizi daha canlı hissettiriyor)**
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT HAYAT Wattys2017
Ciencia FicciónZaman benim kölem, kader ise Tanrı'mdı (ZAMAN) Tanrı'n burada iken dua etmen gerek yok... Dokunduğum anda hissettiğim duygulardı, içimde atışını hissettiğim kalpler (RUH) Durmaksızın, tükenmeksizin, soluk dahi almaksızın koşuyordum hiçliğin orta...