JULİE İLE BERABER AYNA ALEMİ'NE GİRMEYE NE DERSİN???
(Kısık sesle müzik eşliğinde dinlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. İnternetiniz yeterli değilse yorumlar bölümündeki linke tıklayıp fazla internet harcamadan şarkıyı indirebilirsiniz.)
Müzik: Hidden Citizens - "Land Of Confusion"
(Bilgi notu #Pat: Pat Satranç oyunun beraberlikle sonuçlanmasıdır. )
10 Ocak 2017 "Salı" (Julie'nin bilgisayar odasını terketmesi sonrası)
Her attığım yeni adımda ayağımın yeri deleceğini hissediyor gibiyim. Ruhum mu peşinde paçavra haline gelmiş bir bedeni sürüklüyor yoksa bedenim mi ayrılan her parçası evrenin bir köşesinde sıkışmış ruhumu peşinde götürüyor anlamak güç. Sadece boş adımlarla, düştüğüm boşluktan kurtulmak için yine boşluğa doğru yürüyorum...
Birden başım dönüyor gibi oldu ve sanki yer ayağımın altından kayıp gitmiş gibi yere düştüm. Yere kapaklandığımda ellerim yüzümün şu an baktığım su birikintisine batmasına mani oldu. Küçük su birikintisinde tek gördüğüm lanet olası aksimdi. Gözlerimin içine bakıyordum. Ve o an sanki birisi ışıkları kapatmıştı, her yer karanlıktı. Ayağı kalktığımda tek duyduğum ruhumun attığı çığlıklardı. Hiç bir şey göremiyordum. Birden önümdeki aralanan kapının arkasından sızan göz alıcı ışık süzmesi görünmeye başlamıştı. Gitgide büyüyordu. Olamaz burası Danielle annem ve Andrew babamın yatak odasıydı.
**I must've dreamed a thousand dreams (Binlerce rüya görüyordum)
Been haunted by a million screams (Milyonlarca lanetli çığlık)
But I can hear the marching feet (Ve düzenle ilerleyen adımları duyabiliyorum)
They're moving into the street.(Sokaklara doğru ilerliyorlar)**Olamaz içeri babam girdi. Ama nasıl olur ? Bana bakmıyordu. Ardından içeri giren kişi ben olamazdım bu imkansızdı. Ben buradaydım. Biraz sonra babam silahını çıkardı ve annem içeri girdi. "Dur" demeye fırsatı olmamıştı. Karşımdaki ben vurulmuştu. Arkamda bir ses duyuyorum "genuse Kronos" hırıltılı, cızırdayan bir ses hani 60'ların uzay telsizlerindeki gibi. Arkamı döndüğümde "O" karşımdaydı. "Kazananı olmayan bir oyunun içindeyiz Julie. Bunu sen de biliyorsun demi ? Pat olacağımız bir hamle yapacaksınız." Ağır ama korkutucu adımlarla bana yaklaştı. Ve arkamdan bir ses daha geldi ve hemen arkamı döndüm. Olamaz bu yine bendim. Kafayı yemek üzereydim. "Oyun kurucuların da yenildiği oyunlar vardır." demişti o ben. "O" bir anda hızla bana doğru koştu. Sanki içimden geçmişti ve bunun etkisiyle yere yapışmıştım. Ayağa kalkacak gücü ne bedenimde ne de ruhumda bulabilmiştim.
**Now did you read the news today (Yeni haberleri okudun mu ?)
They say the danger's gone away (Tehlikenin geçtiğini söylüyorlar)
But I can see the fire's still alight (Ama ben hala ateşin yanmakta olduğunu görebiliyorum)
There burning into the night. (Geceyi kızıllığa boyuyor)**
Sonrasında kahkaha ve gülüşmeler duymaya başladım. Yüzlerini göremiyordum. Her şey o kadar bulanıktı ki. Bir an tüm bu kahkaha ve gülüşmeler bıcağın keskin ucuyla yarılmıştı. "O" gelmişti. Yüzünün açık olduğunu görebiliyordum. Ama her şey hala o kadar bulanıktı ki. Sonrasında "O" şu sözleri sarfetti "Ben WİLLİAM VANTA BLACK...." gerisini duyamamıştım. Sesler bozulmaya, karmaşıklaşmaya başlamıştı.
**There's too many people (Çok fazla insan var)
Making too many problems (Çok fazla sorun çıkartıyorlar)
And not much love to go round (Ve ben dolaşmayı pek sevmiyorum)
Can't you see (Göremiyor musun ?)
This is a land of confusion. (Burası karışıklar ülkesi [Ayna Alemi])**
Küçük sinsi çınlamalar kulak zarımı adeta delecek noktaya gelmişti. Biraz sonra bir el yanaklarıma dokundu ve yüzümü kendine çevirdi. "Kızım" dedi ümidi, mutluluğu, hüznü korkuyu, sevgiyi aynı anda hissettiren sesiyle. "Görüyor musun ?" dedi. Yumuşacık eliyle yanağımı okşuyordu. Hayatımda hiç görmediğim birisiydi karşımdaki lakin buna rağmen sesi içime garip bir huzur vermişti. "Anlayamıyorum!" dedim isyankar bir sesle. "Zaman!" dedi ve ayağa kalktı. "Bazı şeyler..." dedi ve nedense biraz kekeler gibi oldu ve derin bir nefes aldı. "Bazı şeyler asla değiştirilemez. Hele kader, asla..." dediği esnada birden kendimi uçurumun kenarında buldum ama hala yerdeydim. O adam yavaşça uçurumun kenarında doğru yürümeye başladı. Bir yandan da konuşmaya devam ediyordu.
**This is the time (Burası zamanın ta kendisi)
This is the place (Burası [Ayna Alemi])
So we look for the future (Ve bizler geleceği arıyoruz)
But there's not much love to go round (Ve ben dolaşmayı pek sevmiyorum)
Tell me why, this is a land of confusion. (Söyler misin bana, bu karmaşa neden?)**"Gelecek, şu an ve geçmiş. Sen hepsisin, sen busun. Sen Zamansız (Untimer)'sın. Zaman senin kölen, kader ise Tanrı'n" ve birden kendiğini ucu görünmeyen sonsuz bir boşluğun içine bırakmıştı.
Gözlerimin önünde yine o su birikintisi. Birisinin bana doğru koştuğunu görüyorum. Kırmızı saçlı, çilleri burnuna tırmanmış bir kız. Omuzlarımdan tutup beni kaldırmaya çalıştı. Ama onun desteğini elimle reddedip kendi başıma ayağa kalktım. "İyi misiniz ?" dedi. "Kötü görünüyorsunuz. Bir sıkıntınız mı var ?" dedi. Sanki bana konuşan o değilmişçesine neyden kararlı olduğumu bilmeyen adımlarla yanından geçip gittim. Arkadan son dediği bir kaç kelimeyi duyar gibi oldum. "Benim adım Savannah bu arada" dedi ama buna ayıracak vaktim yoktu. Şimdi ne yapacaktım ben ? Daha doğrusu, tam olarak kimdim ben ?.....
**This is the world we live in (Burası yaşadığımız dünya)
And these are the names we're given (Bunlar bizim verdiğimiz isimler)Stand up and let's start showing (Ayağa kalk ve gösteri başlasın)
Just where our lives are going to (Sadece [söyle] hayatımızın nereye gideceğini)**
(Bir dahaki bölüm -->
Sezon 2 Bölüm 15- Mezarının başındayım (Nathan'ın gücünü de keşfetmeye ne dersin?)[[Özellikle bu bölüme YORUM ve OYlarınızı bekliyorum. Hala beni takip etmediysen hemen yandaki takip butonu tıklayarak beni mutluluğun zirvesinde bir yolculuğa çıkartabilirsin:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT HAYAT Wattys2017
Bilim KurguZaman benim kölem, kader ise Tanrı'mdı (ZAMAN) Tanrı'n burada iken dua etmen gerek yok... Dokunduğum anda hissettiğim duygulardı, içimde atışını hissettiğim kalpler (RUH) Durmaksızın, tükenmeksizin, soluk dahi almaksızın koşuyordum hiçliğin orta...