Müzik: Zayde Wolf- Shout (Tears for Fears Cover)
**In violent times (Şiddetli, berbat zamanlarda [olsan bile])
You shouldn't have to sell your soul (Ruhunu satmak zorunda kalmamalısın)**
11 Ocak "Çarşamba" 2017
Çocuğun boyuna küçüldü. Parmağını dudağına götürdü "Şşşt". Diğer eliyle başındaki maskeyi çıkardı. Çocuk ağlamayı bir türlü kesmiyordu. "Ben ablamı istiyorum!" Dudaklarından dökülen sözler, göz yaşlarına eşlik ediyordu. "Ablanı çok mu seviyorsun ?" dedi eskisine göre daha insansı olan sesiyle. Boğazındaki gırtlak kanseri olan hastaların taktığı cihazı çıkarmıştı. Robotumsu, cızırtılı, çirkin sesinin kaynağıydı bu cihaz. Baş parmağıyla çocuğun gözündeki ıslaklığı sildi.
-Ablaya zarar gelmesini hiçbirimiz istemeyiz değil mi ?
Çocuk başını iki yana sallayıp "Hayır! Ablamı istiyorum. Yalvarırım ona zarar verme." dedi.-O zaman bana bir söz vereceksin. Gördüğün bu yüzü görmedin, duyduğun bu sesi duymadın, yaşadığın bu anı hiç yaşamadın.
Ayağa kalktı ve elini çocuğa uzattı. Çocuk bir süre sadece kendisine uzatılan ele bakındı. Kafasını haydi tut artık şunu dercesine salladı. Gözlerindeki bakış sertleşmeye başladı. Adeta ateş püskürüyordu. "Sözümüze ne oldu küçük bey." dedi daha ikna edici olmaya çalışan nazik sesiyle. Kaşlarını birbirine doğru büzüştürüp dudaklarını kıvırarak muzip bir ifadeye bürünen yüzü ve artık daha sevimli bakan gözüyle, çocuğun içindeki korkuyu eritmişe benziyordu. Robert eliyle, göründüğü kadar karanlık olmadığını sandığı eli tuttu.
-Kıyafetin neden bu kadar siyah ?
-Hiçbir şey senin sandığın kadar gri değil küçük bey.
**In black and white ([Her şey] Siyah ve beyazın içinde)
They really really ought to know (Kesinlikle [bunu] bilmeleri gerekiyordu)**
Birden çocuğu belinden tutup kucağına aldı ve şu soruyu sordu direkt gözlerinin içine bakarak "Benden korkuyor musun ?" Çocuk heykel gibi kıpırdayamıyordu. Herhalde ne diyeceğini, hangi söyleyeceği sözlerin karşısındakini tatmin edeceğini düşünüyordu. Yahut basit düşünelim. Ne de olsa 6 yaşındaki küçücük bir çocuktu. "Ne istiyorsun bizden ?" bu sözleri söylerken yüzü "O" nunkine o kadar yakındı ki. "İstemek" diye kahkahalar atıp çocuğun yüzünden yüzünü uzaklaştırdı. "İnsanlar gerçekten ne istediklerini hayatları boyunca bilebildiler mi ki ben de biliyim." (#) bunu söylerken sesi biraz daha kısık çıkıyordu ama Robert "O"nu rahatlıkla duyabiliyordu.
Göz yaşları artık güneş açmıştı. Ağlamak gibi bir gayesi yoktu. Gerçek nedenini kendisi de bilmiyordu ama teslim olmuştu karanlığa. Küçücük ellerinden ne gelebilirdiki.
Bedeni bırakmıştı dipsiz hiçliğe, boşluğa, karanlığa kendini...
Lakin ruhu haykırıyordu, çırpınıyordu karanlığa kendini teslim etmemek için...**Shout, Shout (Bağır, haykır)
Let it all out (Bırak hepsini )
[İçine düştüğün karanlıktan kurtulmak için]These are the things I can do without (Bunlar, olmadan da yapabileceğimiz şeyler)
Come on (Baksana bana)I'm talking to you (Seninle konuşuyorum)
Come on (Hadi ama!)**
(OY ve YORUM:) (#) --> HAYATIN MANASI adlı eserimden...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT HAYAT Wattys2017
Ficção CientíficaZaman benim kölem, kader ise Tanrı'mdı (ZAMAN) Tanrı'n burada iken dua etmen gerek yok... Dokunduğum anda hissettiğim duygulardı, içimde atışını hissettiğim kalpler (RUH) Durmaksızın, tükenmeksizin, soluk dahi almaksızın koşuyordum hiçliğin orta...