13 Ocak 2017 CUMA
*SAVANNAH* 15:03
Mrs. Danish'in bahçesinin önüne gelmiştim. Bahçe kapısını açtım ve içeri girip evin kapısını çaldım. Kapıyı birkaç kere vurmuştum lakin kimsecikler yoktu. Yoksa geçen seferki gibi Mrs. Danish Robert'i uyutup kendisi de kestiriyor muydu ? Telefonunu aramayı denedim. Telefonu çalıyordu ama kimse açmıyordu. Birkaç kere daha şiddetlice kapıyı çaldım ancak hala bir ses seda yoktu.
*NATHAN* 13:49
Duvarlar üstüme üstüme gelmekle yetinmiyor ezip geçiyordu kaybetmenin yetim bıraktığı gönlümü. Oturduğum koltuktan hemen ayağa kalktım. O esnada Octavia da odasından çıkmış kapının önünde montunu giyiyordu.
-Nereye gidiyorsun ?
-Okula, halletmem gereken bir işim var.Cevap verirken yüzüme dahi bakmıyordu. Gerçi kıpkırmızı olmuş keş gözleriyle bakmasını da ne kadar isterim bilemiyordum.
Çantasını da koluna taktı ve pat diye kapıyı çekip kapattı. Camdan izleyip biraz uzaklaşmasını bekledim ve akabinde ben de çıktım.
*ALAN* 10:00
Alaycı kuşlar ötmeye çoktan ötmeye içindeki dertlerini anlatmaya nihayetinde başımızı ağrıtmaya başlamıştı. Aslında kuşlarla genel olarak alıp veremediğim yoktu. Heleki şu an başını göğsüme dayayarak uyumakta olan sabah kuşunu düşünecek olursak. Ancak semtimizde bol bulunan bu kuş türü tiz ötüşüyle bazen rahatsiz edici olabiliyordu.
Sahi nasıl olmuştu da sabah kuşundan erken uyanmayı başarmıştım. Hoş geçen gece sabahladığımızı düşünecek olursak buna pek de şaşmamak gerekir.
Yüzündeki masumane gülüş uyurken bile eksik olmuyordu. Ruhumu sıcaklığıyla kaplayan nefesi nefesim oluyor. Nefesini kirli diye atası gelmiyordu vücudumun.
Ta ki annemin sesi ufuktan perde perde yükselmeye başlayana kadar devam etmişti bh müthiş atmosfer.
-Alan, Ashly hadi artık kalkın çocuklar. İyi ki bir dün sabahladınız.Yavaşça Ashly'yi üstümden çekmeye çalıştım. Ellerini yanlara atmayı başarmıştım ama başını çekmek göründüğü kadar kolay değildi. Öpüşme faciasından sonra annemin bizi aynı yatakta basması hiç de hayrı alamet olmazdı. Olmuyordu kaçamamıştım ecelden. Terlik sesleri kapının önüne kadar gelmişti. Çektiğim elini geri göğsüme koydum ve gözlerimi kapadım. Kapı yavaşça açılmıştı.
*JULIE* 12:00
Kabus görmüşçesine yataktan fırlamıştım. Burnumun ucunda bir ıslaklık hissettiğim. Elimi dokundurduğumda bunun kan olduğunu anlamam çok uzun sürmedi. Babamın sesi geliyordu. Hayır hayır tabiki Andrew değil. Gerçek babam Christopher Ruthferford'un sesiydi bu.
-Julie kızım hadi kalk ama kahvaltı seni bekliyor. Geliyorum bak oraya.
Telaşla burnumu tutarak yataktan kalkıp peçete aramaya başladım. Neyse ki çalışma masasının üstündeki mendil şimdilik işmi görmüştü.
Babam odaya girdiğinde tam muziplik yapacakken "Öğlene kadar uyumak adet oldu herhalde küçük hanım" birden yüzü düştü.
-Burnun mu kanıyor kızım ?
-Önemli bir şey değil.
-Sabah sabah ne kanaması böyle.
-Ergenlikten falandır büyütme bu kadar.
-Peki. Bugün okulu kırdın zaten. Bari adamakıllı bir kahvaltı yapalım.
-Tamam üstümu değiştiril geliyorum.Babam odadan çıktığında her nasıl olduysa bir şeyi farketmiştim. Bu oda eski odamdan farklıydı. Düzeni ve yaklaşık boyutu aynı olabilirdi ama farklıydı işte. Hayatımda bu denli köklü bir değişiklik yapmakta hata mı etmiştim ? İşte şimdi sebepsizce beynimi kurcalıyan bu soru ve aşağıda beni bekleyen patates kızartmasının kokusu arasında kalmıştım. Önce yemeğimi yesem iyi olacaktı. Aç aç uğraşılacak işler değildi ne de olsa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT HAYAT Wattys2017
Ciencia FicciónZaman benim kölem, kader ise Tanrı'mdı (ZAMAN) Tanrı'n burada iken dua etmen gerek yok... Dokunduğum anda hissettiğim duygulardı, içimde atışını hissettiğim kalpler (RUH) Durmaksızın, tükenmeksizin, soluk dahi almaksızın koşuyordum hiçliğin orta...