""-Adı neydi peki ?
-VB: Angel, Angel SCOTT (resimdeki) ""
Müzik: Royal Deluxe - "I'm A Wanted Man"
**I would kill again to keep from doing time (Zaman tutmak için tekrar öldürürüm)
You should never ever trust my kind (Benim türüme asla güvenmemeliydin)**
Ayağımın altında öğünen toprak. Toprağının üstünü kaplamış kül tabakası. Ayaklarımın altında kütür kütür ezilen kül belki sadece birkaç dakika önce yaşıyor, gülüyor, yürüyor, hayattan şikayet ediyordu. Lakin şimdi botlarımın altına yapışmış tozdan ibaretti hepsi.
Upuzunca bir yürüyüşün sonunda -ki uzunluğu tahmin dahi edilemez- bombadan en az etkilenen bölgeye gelmiştim. Hoş buna az demek de pek mümkün değildi ama. Kulağa çalınan melodi gibi ince bir ses duyar gibi oldum. Arada bir kesilip tekrardan yükselen dalga gibi ara ara kulağıma geliyordu. Adımlarımı hızlandırmaya başladım, aniden durdum. Olduğum yerde durdum ve sadece odaklandım. Yüzümü yalayan zehirli rüzgara verdim kulağımı. Hafif bir esinti vardı. "Orada biri mi var ?" yüksek ve kalın ses tonumla bağırdım. "Yardım!" küçük bir inilti dalgası daha gelmişti. "Neredesin ?" diyip sesi duyduğum bölgeye doğru adımlarımı sıraladım. "Yardım edin!" bu sefer sesi daha kuvvetli geliyordu. Bu ses bir kıza aitti.
*ANGEL SCOTT*
Gözümü dahi açamadığım güneş ve bana yaklaşan birisini görüyordum. Yüzünde endişeli ama mutlu bir yüz ifadesi vardı. Hani zorla gülmeye çalışır gibi bir hali vardı. Beni farkettiğinde durdu ve uzun süre bakındı. Sadece ve sadece baktı. Değil yüzü kılı dahi kıpırdamıyordu. Boş gözlerle bakınması bittikten sonra yavaş adımlarla yanıma yaklaştı. Bana doğru eğildi ve elimi tutup omzundan destek vererek kaldırmaya çalıştı. Askeri bir üniforması vardı. Beni doğrultmaya çalıştığında yüzüme çarpan savaş madalyaları ve gözümün içine giren o bayrak. Kendimi birden elinden kurtarıp geri attım. "Git burdan!" diye bağırdım. "Sen onlardansın." Düşmanımdan yardım alacağıma ölmeyi yeğlerdim. Bu sefer zorla kolumdan tuttu ve doğrulttu. Bırakması için mücadele ediyordum lakin gücümün yeteceğini sanmıyorum. Bileklerimi sımsıkı kavradı ve sisli gözleriyle bana baktı. Duygularımızı taşıyan hani gözlerinin içi gülüyor kalıbının kullanıldığı o gözlerinde, kalın sis perdesinden başka bir şey göremiyordum. "Burda ölmek mi istiyorsun ?" dedi sakin ses tonuyla.
"Senin gibi bir alçağın yardımıyla yaşamaktansa asla. Bu bombayı kim attı ha!" sesim adeta karşımdaki askere meydan okuyordu.
-Ben.
Yüzüne yapıştırdığım tokat hiç mi hiç istifini bozmamıştı. Yüzü sağa dahi dönmemişti. Sanki bir insana değil de taşa tokat atmıştım. Gözlerimden akan yaşlar küle dönmüş toprakla yeniden yeşeriyordu. Lakin yeşeren tek şey ölümdü.
"Ben bana emredileni yaptım. Hadi şimdi sana yardım etmeme izin ver de kaldıysa şu lanet ülkede bir hastaneye götürelim." sesi sanki hiç bir şey olmamışcasına rahattı.
Bu sefer yüzüne yumruk, tokat elimde kalan son gücümle vuruyordum. "Defol, katil!" Tek yaptığı beklemek oldu. Ne zaman dururum diye. Sonunda yorulmuştum. Başıma saplanan kıvrandırıcı bir ağrıyla gözlerim kapanır gibi oldu. Vücuduma bakındığımda birkaç ufak yara haricinde bir şeyim yoktu. Sağ kalmayı başarmıştım. Doğrusu yaşamam dahi mucizeydi atılan bombadan sonra. Sahi bir bomba nasıl olurdu da bir şehri yerle bir edebilirdi. Ucu görünmeyen yıkık binalar, arabalar ve daha fazla içler acısı manzara. Artık göz kapaklarım ağırlaştı ve son gördüğüm onun yüzüydü. Bana gülümsedi "Böyle olmasını ben de istemezdim." Tanrım! Koskoca şehirde yalnız gibiyim ve sadece karşımda o yerle bir olan koskoca şehrin katili var. Bu nasıl bir alın yazısı ? Sonradan öğrendiğime göre ilk bomba kuşağıyla üstüme düşen duvar hayatta kalmamı sağlamıştı. Çoğu insan o duvarların altında ezilerek can verirken bense yaşamıştım. Kaderin bir cilvesi miydi yoksa Tanrı'nın bana bir oyunu muydu ? Bu soruyu kurcalayacak vaktim pek olmamıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/98133588-288-k989125.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT HAYAT Wattys2017
Ciencia FicciónZaman benim kölem, kader ise Tanrı'mdı (ZAMAN) Tanrı'n burada iken dua etmen gerek yok... Dokunduğum anda hissettiğim duygulardı, içimde atışını hissettiğim kalpler (RUH) Durmaksızın, tükenmeksizin, soluk dahi almaksızın koşuyordum hiçliğin orta...