2x4- Okulsuz Bir Gün

589 70 10
                                    

(Geçtiğimiz bölümde Alan iki tane not ile karşılaşmıştı. Ashly o esnada kahvaltıyı hazırlamıştı)

Aşağıdan Ashly'nin sesi geliyordu "Hadi Alan! Kahven soğudu."  Anlam veremiyordum tüm bu olanlara. Kafamda dolu düşünceler aşağıya indim. Stefan ve Ashly mutfaktaki yemek masasında oturmuş kahvaltı yapıyorlardı. Benim sallanan sallana geldiğimi gördüğünde Stefan Ashly'ye göz işaretiyle beni işaret edip, yüzünde muzip bir gülümseme ile "Yine geliyor bizim ki." dedi. Bense akşamdan kalma gibi sanki her an ayağım kayıp düşecekmişim gibi ağır adımlarla merdivenin basamaklarını bir bir iniyordum. Elimle sandalyeyi çekip oturduğumda sanki zoraki buraya gelmiş gibiydim. Stefan hemen benim yarattığım kasvetli havayı bozmak için "Dostum geçmiş olsun." dedi. Kısık bir ses tonuyla "Sağol." dedim. Ashly moralimin bozuk olduğunu anlasa gerek ki:

-Ashly: Alan, bugün okula gitmeyip evde takılalım mı ?

-Stefan: Evde pinekleyip ne yapacağız ? Bence bir yerlere gidelim.

-Alan: Nereye gideceğiz ki ?

Nereye gidebileceğimiz muhabetti şehrin bütün manzarasına hakim bir tepeye çıkma fikri ile sonuçlanmıştı.

***

Hep beraber masayı topladıktan sonra Ashly, komşumuz Mr. York'un kızıyla bir işi olduğunu söyledi. O sırada Stefan'la evde yalnız kalmıştık. İçimi kemiren şüpheleri biriyle paylaşmaşsam çıldıracak gibiydim.

- Alan: Stefan sana bir şey söylemem gerekiyor. Benimle odaya bir gelsene.
- Stefan: Dostum, sen iyi misin ? Seni hiç iyi görmedim. Hala dünün etkisinde misin ?...

***

Sonunda odamdaydık. Elimle çöpteki yırtılmış kağıtları işaret ettim. "Ne demeye çalışıyorsun Alan." dedi. Ne kadar haz etmesem de çöpteki yırtık kağıtları elimle avuçlayıp aldım ve masaya koydum. Sandalyeyi çekip oturdum. Yapbozun parçalarını birleştirmeye çalışıyordum.

Nihayet yapbozun parçaları yerli yerindeydi. Stefan bir süre tekrar tekrar notu okudu. "Kimin şakası bu ?" ilk sözü buydu. "Kim böyle bir şakayı yapar ki ? Hani Ashly yapar desem. Onun böyle çocukça bir şaka yapacağına ihtimal bile vermem. Mr. York'un kızı Querida nadiren de olsa evine geliyor. Belki o yapmıştır. Ne biliyim ?" dedi. "Psikopat bir seri katil filan beni takip ediyor olmasın." dedim endişeli bir şekilde. Stefan küçük bir kahkaha krizine girdi. "Yok artık, oldu olacak Çığlık'daki yüzü hayalet maskeli adam peşine düşmüştür." dedi. Sinirimi bozmayı çok iyi beceriyordu. "Zaten seninle bir şey paylaşan da kabahat."  dedim ve ellerimle kağıt parçalarını tekrar ait olduğu yere attım. "Neyse Alan, hadi aşağı inelim Ashly birazdan gelir. Hayal dünyanı bir kenara bırakalım da bir an önce hazırlanalım. Hem en azından kafanı filan dağılır.

***

Stefan üstü açık spor Audi S3 bir arabası vardı. Kırmızı, gıcır gıcır cantları, pürüssüz boyası ve daha sayamayacağım mükemmellikte bir şey. Stefan bu arabaya kendi öz çocuğu gibi bakıyordu. Eh haliyle araba sıfır gibiydi...

***

Yüzümü okşayan rüzgarı hissediyorum. Tene her değişinde yüreğinde bir başka baharı başlatan rüzgarı. Bazen tüyleri diken diken eden soğukluyla, bazense içleri ısıtan rüzgarı. Nedense ocak olmasına rağmen güneş ruhlarımıza tüm anne sıcaklığıyla dokunmakta şu an. Kış ortasında böyle havayı bulmak neredeyse imkansız. Bana bile belki de düşündüğüm kadar şansız değilsindir dedirtiyordu. Stefan şoför koltuğunda, ben ön koltukta, Ashly ise arka koltukta ayaklarını pencereden dışarı salmış bir vaziyette bu güzel günün tadını çıkartıyordu. Ashly doğruldu ve öne eğilip radyonun sesini açtı. Radyodaki adam şu sözleri sarfediyordu "An itibariyle youtube'da 1 milyar tıklanmaya ulaşmış AVICII'den hit bir parçayla devam ediyoruz. WAKE ME UP...

Müzik: Avicii - "Wake Me Up"

Ashly oturduğu koltuktan ayağa kalktı. Ellerini çoktan rüzgarın akışına bırakmıştı. Yüzündeki neşe tarif edilemezdi. Bir yandan şarkıyı söylüyor, bir yandan kendi ayağa kalkması yetmiyormuş gibi beni de kaldırmaya çalışıyordu. İşte böyleydi yolculuğumuz. Esen rüzgar ve şarkı eşliğinde gideceğimiz menzile doğru yol almaya devam ediyorduk.

**Feeling my way through the darkness (Yolumun karanlıktan geçtiğini hissediyorum)
Guided by a beating heart (Korunmalıyız, atan kalplerimizle)

I can't tell where the journey will end (Yolculuğun nerede sona ereceğini söyleyemem)

But I know where to start (Ama ne zaman başlayacağını biliyorum)

They tell me I'm too young to understand (Bana anlamam için çok genç olduğumu söylediler)
They say I'm caught up in a dream (Benim rüyaya kapıldığımı söylüyorlar)

Well life will pass me by if I don't open up my eyes (Gözlerimi açmazsam eğer, hayat beni pas geçecek)
Well that's fine by me (Sıkıntı yok, bana her türlü uyar)

So wake me up when it's all over (Her şey bittiğinde uyandır beni!)

When I'm wiser and I'm older (Akıllandığımda, yaşlandığımda)

All this time I was finding myself (Bunca zamandır, kendimi buluyordum)
And I didn't know I was lost (Kaybolduğumu bilmiyordum)**

Sonunda beni de ikna etmeyi başarmıştı. Ben de arka koltuğa geçip Ashly'nin eğlencesine katıldım. Tabi benim ona eşlik etmemle daha da bir kendinden geçmişti. Her şeye rağmen Ashly'nin en sevdiğim hali böyle en çocuksu olduğu anlardı. Ellerimiz havada rüzgarın içinde kürek çekmeye devam ediyordu. 

**I tried carrying the weight of the world (Dünya'nın yükünü taşımaya çalıştım)
But I only have two hands ( Ama sadece iki elim vardı)

Hope I get the chance to travel the world (Umarım dünyayı gezme şansı bulurum)
But I don't have any plans (Ama hiç planım yok)

Wish that I could stay forever this young (Keşke şimdiki genç halimde kalsam, sonsuza dek)

Not afraid to close my eyes (Gözlerimi kapamaktan korkmuyorum)

Life's a game made for everyone (Hayat herkes için yapılmış bir oyun)
And love is the prize (Ve aşk onun ödülü)
**

(Yazarın notu: Şarkıyı beğendiyseniz yorumlarda belirtmeyi, bölümü beğendiyseniz oylamayı unutmayın! Elimden geldiğince bölümlerin aynı monoton havada kalmasını istemediğimden sizlere her bölümde farklı duyguları hissetirebilmek dileğiyle Mehmet Bulut:)

DÖRT HAYAT Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin