1x9- Artık babam değilsin

1.5K 150 22
                                    

Müzik: AURORA - "Runaway" (Şarkı eşliğinde okumanız tavsiye edilir.)

I was listening to the ocean (Okyanusu dinliyordum)
I saw a face in the sand (Kumda bir yüz gördüm)
But when I picked it up (Ama onu aldığımda)
Then it vanished away from my hands (Birden elimden kayboluverdi)
I had a dream I was seven (Yedi yaşımdayken bir hayalim vardı)
Climbing my way in a tree (Bir ağaçtan yoluma çıkıyorum)
I saw a piece of heaven (Cennetten bir parça gördüm)
Waiting, impatient, for me (Bekliyor, sabırsız, benim için)

Yağmur toprağı delercesine düşüyordu yere. Sağanak yağacağa benziyordu. Güneş kızıllığa çoktan bürünmüştü lakin o da kaybolmaya başlamıştı. Bulutlar kümelenmeye başlıyordu sanki bu anı kaç zamandır bekliyormuşçasına. Etraf iyiden iyiye kararmıştı. Yağmur damlaları tabuta düştükçe tıkır tıkır sesler geliyordu. Papaz fark ettirmeden hızlanmaya başlamış geriye kalan önemsiz birkaç duayı da atlayarak ilerliyordu. Julie'nin tek görebildiği annesinin tabutuydu.

*** O an pişmanmıydım onu bile bilmiyordum. Az önce kapıyı yüzüne vurup çıktığım annem değildi sanki. Kaderimde bu günleri görmek demi vardı ? ***

Cenazeye katılan kalabalık siyahlar içinde ellerinde şemsiye ile bir an önce bu formalitenin bitmesini bekliyorlardı. Babaannesi ve dedesi kalabalığın arkalarındaydı. Tıpkı birer yabancı gibi. Halbuki ölen kişi oğullarının eşiydi. Ama onlar da haklıydı. Bu, bir yerde utanç verici bir durumdu. Oğullarının öldürdüğü gelinlerinin cenazesine katılmak. Büyükannesi ve büyükbabası (annesininkiler) Julie'ye sadece on adım uzaktaydılar. Julie nedense cenazeye aykırı davranıp annesinin ona en çok yakıştırdığı mavi renkli kot gömleğini giymiş. İçindeyse beyaz desenli bir tişört ben buradayım diyordu. Altında ise rengi koyu maviden açık maviye doğru karmaşık desenli bir kot pantolon. Danielle kızının kot giyinmesine bayılıyordu. Bu durum Julie'nin de hoşuna giderdi. Ne de olsa kot bir ergene en yakışabilecek kıyafetlerdendi. Julie'nin bu aykırılığı dikkat çekse de kimse buna art niyetle bakmıyordu. Ne de olsa ölen ya da daha doğrusu öldürülen Julie'nin annesiydi.

*** O esnada sessizce olduğum yerde kıpırdamaksızın herkes gibi ayakta dikiliyordum. Biraz yorgun hissediyordum. Nedense annemin toprağa defnedilişini büyük bir sükûnet ile izliyordum. Ağlamam gerekiyordu belki, ancak gözyaşlarım ısrarcıydı yere düşmemeye, yağmur damlalarına katılmamaya. ***

Gökyüzünün maviliği iyiden iyiye görünmemeye başladı. Havanın olmayan rengi solmuştu. Güneş batmak üzereydi ama karanlığın asıl sebebi yağmurun artan şiddetiydi. Herkes gerilmeye başlamıştı. Ne zaman bitecekti bu mecburi görev. Kimisinin aklı cenazede bile değildi. Daha ölüyü toprağa gömmeden, defnedilmekte olan tabuta boş boş bakan gözlerinin arkasında, uyuşturulmuş beyinleri, monoton hayatlarına daha ne gibi sıkıcılıklar katacaklarının planlarını yapıyordu.

Az sonra ölünün üstü toprakla örtülmeye başlanmıştı. O sırada yolun ufkunda askeri bir araç göründü. Ayakta durmaktan ağaç olmuş kalabalık sanki kendilerine bir eğlence çıkmış gibi merakla askeri araca bakıyorlardı. İstikametine bakılırsa buraya geliyordu. İyi de cenaze de askeri aracın ne işi vardı ? Danielle alelade bir şirket çalışanıydı.

Biraz sonra esmer tenli, sivri burunlu, kirli sakallı, gür saçları boynuna kadar uzanan kırklarında bir adam yanında iki tane askerle birlikte aracın arkasından aşağıya indi. Gelen Andrew'di. O esnada Julie'nin gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Şaşkınlığını gizlememişti.

*** Gözlerime inanamıyordum. Bu adamın burada ne işi var. O an kendimi tutamadım ve Andrew denecek o alçağın üzerine doğru yürüdüm. ***

Kızının kendisine doğru geldiğini farkeden Andrew yanındaki askerlere doğru eğilip cılız bir sesle. "Vazgeçtim yapamıycam götürün beni, kızımın yüzüne bakamam, vazgeçtim." Yanındaki askerler hiddetlenerek Andrew'i tersledi. " "Eeh be adam, dün gece deli gibi nezarathaneyi yıktın başımıza, gidecem Allah gidecem diye." Kızının ona yaklaştığını gören Andrew, gözünü ıslanmakta olan toprağa dikti. Bir yandan yağmur yağmaya devam ediyordu ve sırılsıklam olmuştu. Ama o bunu aldırış edecek durumda değildi bile. İçinden kendine sonsuz öfke duyuyordu. İçten içe sürekli kendine aynı soruyu soruyordu." Nasıl yapabildim ?"

Biraz sonra yanına gelen Julie'nin tokadı ve sanki yağmur yetmiyormuş gibi tükürüğüyle karşılaştı. Julie, cenaze törenindeki insanları aldırmaksızın bağırıyor, küfürler savuruyor ve babasına ondan ne kadar nefret ettiğini anlatmaya çalışıyordu. Herkes cenazeyi defnetmeyi bırakmış şaşkın ve tepkisizce bu manzarayı izliyordu. Araya girmek kimsenin haddi değildi. Sonuçta kim ne diyebilirdi ki ? İçindeki bitmek bilmeyen kini kustuktan sonra cebinden çıkardığı annesinin evlilik yüzüğünü babasına gösterdi."İşte bu, bir zamanlar uğruna her şeyi yaptığın yüzük." der demez yüzüğü babasının suratına fırlattı. Sert ve delici bakışlarıyla babasına son bir bakış savurduktan sonra artık yavaşlamaya başlayan yağmur eşliğinde ağzından şu sözler döküldü. " Senin babalığın benim için bitti artık. Yüce Tanrı'dan tek dileğim, o girdiğin bok çukurunda bir an önce gebermen."..

***

Julie için daha hiçbir şey bitmemişti. İleride kaybolacağı karanlık, onun dahi değiştiremeyeceği kaderi olacaktı.

.....

(Yazarın notu: Hikayemi TAKİPte kalmayı unutmayın. YORUM ATAR ve OYLARSAN > YAZARINI ÇOK MUTLU EDERSİN.)

DÖRT HAYAT Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin