Müzik: Ben Howard - "I Forget Where We Were"
Ayağıma çarpıp ait olduğu yere tekrar dönen kıyı dalgaları, yüzümü anne şefkatiyle okşayan meltem ve yapabildiklerime rağmen hayatın zorluklarına göğüs germekten bitap olmuş ben. Bir yandan için için ağlıyor bir yandan da kızıyordum hayata. İçimde kopan fırtınalar denizin sessizliğe ve yalnızlığa gömülmüş atmosferini bastırıyordu. Cenazeyi terkettikten sonra kendimi sahilin kucağına atmıştım. Ne yapacaktım şimdi ? Acaba geçmişe geri dönüp tekrar engel olabilir miydim olmuş olanlara ? Kendimi hiç olmadığım kadar yalnız hissediyordum. Tek dostum sahil dalgaları de sanki kabahatli benmişim gibi hırçınlaşmaya, sahilin kumlarını dövmeye başladı. Biraz sonra kumsalın ıslanmamış kısmına ayaklarımı uzatarak, ellerimi dayayıp oturdum. Kum serin ve birazcık da nemliydi. Bir elimle gözyaşlarımı sildim. Yağmur durmuş, bulut kümeleri dağılmış, güneş tüm kızıllığıyla ortaya çıkmıştı. Karşımda boylu boyuna uzanan deniz ve denizle birleşen ufuk çizgisi. Turuncu ile mavinin bu muhteşem birleşemini görmek için insan nelerini vermezdi. Sanki bir adım atsan ulaşacakmışsın gibi görünen turuncu kırmızı karışımı tonuyla ve tüm güzelliğiyle gün batımı gözlerimin önünde duruyordu. Yüreğimin derinlerinde kaybolmaya yüz tutmuş umut, sanki kaybedersem yok olacakmışım gibi ayrılamıyordu benden. İçimden bir ses "Tek varın umudun." diye derdini anlatmaya çalışıyordu. Öyle ya! İnsan umudunu kaybettiği gün manen ölüden farkı kalmaz. Çünkü umuttur, bizim yaşam ile hayat arasındaki kordon bağımız. O an zaman durmuştu sanki. Geçmişi düşünmeye başladım. Eğer şu internetteki yazı doğruysa, başka başka hayatlarda yaşamış olduğum anılar geliyordu gözlerimin önüne. Geçmişe o kadar dalmıştım ki artık kalp atışlarımın cılız sesinden ve soluk alışverişimden başka bir şey duymuyordum. Mutlak sessizlik içinde kaybolup gitmiştim. Tutunacak bir dal arıyordum. Geçmişin felaketiyle yüzleşmeye çalışıyordum. Ve sonunda başarmıştım. Dışarıdan ağlama sesleri geliyordu. Bir an sımsıkı kapattığım gözlerimi açtım. Camdan bir kutuda yatıyor ve boş gözlerle tavana bakıyordum. Sağıma soluma bakındım. Etrafımda bir sürü cam kutu vardı. Hemen yanı başımda beyaz önlüklü bir kadın vardı. "Hadi ama rahat durun biraz!" diye yalvarıyordu adeta. O an yaşadığım şaşkınlığı tarif edemem. Adeta şok olmuştum. Her atıldığım zaman macerası farklı bir felaketle sonuçlanıyordu.
Camdan kutular, küvez; küvezlerin içindekiler, bebekler; o beyaz önlüklü kadın da bebeklerin bakımıyla uğraşan bir hemşire. Her şey olabilirdi ama bu olmamalıydı. Daha ne kadar küçülebilirim, dedim kendi kendime. Sadece yeni doğmuş küçücük bir bebektim...
(Yazarın notu YORUM ATAR ve OYLAMAYI UNUTMAYIN)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT HAYAT Wattys2017
Ciencia FicciónZaman benim kölem, kader ise Tanrı'mdı (ZAMAN) Tanrı'n burada iken dua etmen gerek yok... Dokunduğum anda hissettiğim duygulardı, içimde atışını hissettiğim kalpler (RUH) Durmaksızın, tükenmeksizin, soluk dahi almaksızın koşuyordum hiçliğin orta...