M: Bak tatlım. Eğer burda derslerde mesajlaşıcaksan orda olmanı tercih ederim.
Jen: Tamam baba bir daha olmıycak.
M: Bunu evde tekrar konuşucaz, dedi ve gitti. Öğlen yemeğinde Dave'in masasına oturdum. Clarisse de benimleydi. Ben yemeğimi birbirine karıştırmaktan çorbaya çevirirken Clarisse de Dave'e olanları anlatıyordu. Dave her şeyi dinledikten sonra masanın üzerindeki elimi tuttu.
D: Merak etme ! İngiltere'ye bile gitsen seninle gelirim, dedi ve bana gülümsedi. Bende ona gülümsedim. Tanrım Dave'e nasıl anlatıcaktım.
Jen: Biliyorum, diyebilmiştim sadece. Göz ucuyla Justin'e baktım. Kendi masasında Ryan ve diğer basketbolcularla oturuyordu. Carly yoktu. Zaten sabah söylemişti ayrıldıklarını ama ben nasıl yapacağımı bilmiyordum. Dave'e nasıl söyliycektim. Günün geri kalanı kayde geçer bir şey olmadı. Justin'nin maçı vardı ve ben evde tekdim o kadar. Eve ilk Pattie geldi. Sanırım okul olayını duymuştu. Biraz benimle konuştu. O benim babamdı huyunu biliyordum. Konuştuktan sonra odama gittim ve biraz kitap okudum. Ne kadar oldu bilmiyorum. Pattie'nin sesini merdivenin başından duydum.
P: Justin ! Jennifer ! Yemek hazır, diye bize seslendi sonra merdiven sesleri duydum. Sanırım aşağıya inmişti. Odadan çıkınca Justin'le karşılaştık. Kolumdan tuttu ve beni durdurdu.
Jen: Ne var ?
J: Dave'le neden el ele tutuşuyordunuz ?
Jen: Şu an Dave'den daha büyük sorunlarımız var.
P: Hadi çocuklar, diyerek konuşmamızı böldü. Justin'nin kolundan kurtuldum.
Jen: Geliyoruz Pattie, diye seslendim merdivenlerden inerken. Justin hemen arkamdaydı. Masada ki yerime oturdum. Herkes sessizdi. Fazla sessiz. Babam İngiltere olayıyla ilgili hiçbir şey söylemedi şimdiye kadar. Bu ilginçti babam böyle bir konuyu unutmazdı. Yemeğimi hızlı hızlı yedim. Tam kalkıp gidiyordum ki babam bana seslendi.
M: Nereye gidiyorsun küçük hanım ?
Jen: Odama.
M: Gel bakalım şuraya. Önce şu okul meselesini konuşalım.
Jen: Baba ben-
J: Ne okul meselesi ?
Jen: Babam beni İngiltere'ye geri yolluyor.
J: Ama neden ?
M: Jennifer derslerini çok boşluyor.
Jen: Baba ! Ama-
M: Jennifer. Bu senin için daha iyi.
Jen: İyi mi ? Öyle mi ? Benim için iyi olanı hep sen seçtin. Hep senin istediğini yaptım. Bir kere bana ne istediğim sormadın. Neden başta İngiltere de kalmak istedim sanıyorsun ? Ama şimdi... Şimdi burda kalmak istiyorum. Burda mutluyum. Ama yok benim fikrim umrunda değil. Yine senin istediğini yapıcam, dedim ve sandalyeden kalktım. Odama girdim ve kapıyı vurdum. Sinirden ağlamaya başladım. Odayı resmen talan ettim. Sinirden yatağımı, kitaplığımı, odanın tamamını dağıttım. Sonrada odanın ortasına oturdum ve ağlamaya devam ettim. Biraz sonra kapı çaldı.
Jen: Kimseyi istemiyorum !
J: Ama ben geldim, dedi kafasını kapıdan uzatarak. Bana gülümseyerek içeri girdi. Göz ucuyla odayı süzdü. Hemen karşıma oturdu. Akan rimelimin arasından gözyaşlarımı silmeye çalıştı. Elleri rimel olmuştu ama umrunda değildi.
Jen: Hep ama hep o istediğini yaptım. Bana hiç ne istediğimi sormadı.
J: Bak babam beni pek umursamazdı ama hep diğerlerini kıskandım. Yani baban seni çok seviyor.
Jen: İnsanlar sevgilerini böyle göstermez.
J: Öyle mi ? İlk tanıştığımız zamanı hatırla. Birbirimize eşek şakası yapıyorduk. Ama-
Jen: Ama içten içe birbirimizi seviyorduk.
J: Babana kızdığını biliyorum ama belki onunla konuşmak istersin, dedi kapıyı göstererek. Babam kapıda duruyor bana bakıyordu. Justin gülümsedi ve odadan çıktı. Şimdi babamla yalnız kaldım.
Jen: Peki, dedim yerden kalkarken. Babam da Justin gibi önce odayı süzmüştü.
Jen: Ne zamandan beri ordasın ?
M: Daha yeni geldim.
Jen: Ne duydun peki ?
M: Nerdeyse hiçbir şey, dediğinde biraz olsun rahatlamıştım.
Jen: Eeee ?
M: Bana neden daha önce hiç söylemedin ?
Jen: Sordun mu ki. Ne buraya gelirken ne de beni üniversiteye yazdırırken bana sordun. Sadece karar verdin benim yerime...
M: İstemediğini neden söylemedin ?
Jen: Seni üzmek istemedim. Sen benim mimar olmamı o kadar çok istiyordun ki. Ama bu benim değil senin hayalin baba. Ben 18 yaşıma gelince bir karavanla bütün Amerika'yı gezmeyi hayal etmiştim. Hiçbir eyaleti atlamadan. Ama sen beni mimarlık fakültesine sıkıştırdın.
M: Gerçekten çok üzgünüm tatlım. Beni affedicek misin ?
Jen: Sen benim babamsın, dedim ve sarıldık. Pişman olduğunu gözlerinden okuyabiliyordum. Ne olursa olsun onun prensesiydim.
M: Kendimi nasıl affettirebileceğimi de biliyorum.
Jen: Nasıl ?
M: Yarın sabah ben ve Pattie New York'a gidicektik. Belki Amerika turuna New York'dan başlamak istersin.
Jen: Hayır, siz gidin ve eğlenin.
M: Emin misin ?
Jen: Evet, dedim gülerek.
M: Ama bu Justin'le yalnız 4 gün demek biliyorsun dimi ?
Jen: Ben fikrimi değiştirdim.
M: Çok geç, dedi gülerek. Sonra birlikte aşağıya indik. Justin ve Pattie salonda oturuyorlardı.
M: Teşekkür ederim Justin, dedi justin'e gülümseyerek. O akşam babam bana her zamankinden daha ilgili davrandı. Benim her istediğimi yapardı ama bu çok fazlaydı. Pişman olduğunu biliyordum ama kendini affettirmek için çok abartıyordu. Hatta odamı bile o topladı. O gece uyumadan önce Justin'nin yanına gittim.
J: Babanla barışma sevindim.
Jen: Ben ona küsemem ki zaten. Sadece biraz kızgındım.
J: Yarın sabah gidiyorlar.
Jen: 4 gün. Sadece sen ve ben.
J: Ev bize kaldı, dedi gülümseyerek.
Jen: Her neyse sabah görüşürüz, dedim ve odama gittim. Bütün gece nerdeyse hiç uyumadım. Ertesi sabah kahvaltıdan sonra bavulları arabaya koymalarına yardım ettik. Onlar arabaya binerken ben ve Justin de kapıdaydık. Vedalaşma faslından sonra gittiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
STEP BROTHER
Fanfiction"Biz kardeşiz." dedim sinirle. "Sana üvey kardeş fantezimden bahsetmedim herhalde." dedi ve tabii ki piç smile yapmayı unutmadı.