38. Bölüm

3.8K 135 4
                                    

Ve kapı açıldı...Clarisse içeri fişek gibi daldı. Onu gördüğüme bu kadar mutlu olacağımı kim bilebilirdi ki. Hemen yanıma gelip iplerimi çözdü.

Jen: Justin !

C: O iyi.

Jen: Nerde ?

C: Hastaneye gidiyor.

Jen: Onun yanına gitmeliyim.

X: Ama önce olanları anlatmalısın, dedi kapıda ki polis. Pekala bizi nasıl bulduklarını bilmiyordum ama bizi kurtardıkları için tanrıya teşekkür ettim. Dualarımı kabul etmişti. Başımdan geçenleri polise anlattım. Dave’i tutuklamışlardı sanırım. Onu bir daha görmedim, görmek de istemiyordum. Önce karakola gidip ifademi imzaladım. Başım zonkluyordu ve aklımdaki tek kişi Justin’di. Ve bunu babamın yanında söylemesi o kadar basit değildi. Babam da çok korkmuştu. Bundan sonra tek başıma iki adım bile atmama izin vermiycekti biliyorum. Bana elli kere sarıldı. Eve geldiğimde Justin yatağında yatıyordu. Hiçbir yerinde sargı yoktu. Ona kocaman sarılmak istiyordum. Ona sımsıkı sarılmak kokusunu içime çekmek istiyordum. Çok az kalmıştı, sonumuza çok az kalmıştı. Neyse ki kurtulmuştuk. Tuhaf bir şekilde hem de. Polisler bizi nasıl bulmuştu ki. Pattie Justin’nin başında oturuyordu ve sargı beziyle başındaki yaraları siliyordu. Canı biraz yanıyor gibiydi ama gıkı çıkmıyordu. Babamla birlikte yemek için bir şeyler hazırlamak bize kaldı. İkimizde beceriksizdik bu konuda. Evdekileri zehirlemeyeceğimizi umarak bir şeyler hazırladık. Pattie biraz sonra yanımıza geldi ve sofrada bize katıldı.

P: Mike ? Yemek mi yaptınız ?

M: Evet, dedi gülerek babam.

Jen: Pattie ?

P: Efendim tatlım.

Jen: Ben gerçekten çok üzgünüm.

P: Neden ?

Jen: Sanırım benim yüzümden-

P: Saçmalama Jennifer. Sende onun için aynısını yapardın.

Jen: Evet ama-

P: Hadi ama artık bunu düşünmeyelim. İkinizde kurtuldunuz ve bizimlesiniz. Dahası müdürle konuştum 1 hafta ikinizinde izni var.

Jen: Bu duyduğum en iyi haberdi işte, dedim makarnayı ağzıma tıkarken.

M: Justin için de bir şeyler hazırladık.

P: Sebze çorbası ? Çorba içmeyi pek sevmez.

Jen: İçmek zorunda ama, dedim ve tepsiyi aldım. Babam da Pattie de şaşırmışlardı. Yani Justin ve ben baş düşman gibiydik onlara göre,

P: Sen mi götüreceksin ?

Jen: Yosun kafaya bir özür boşluyum.

M: Peki, dedi ve yemeğine döndü. Tepsiyle üst kata çıktım. Justin telefonuyla ilgileniyordu. Kapıda durdum ve yalancı bir şekilde öksürerek.

Jen: Gelebilir miyim yosun kafa ? 

J: Soru mu tabiki gelebilirsin, dedi telefonunu bir kenara bırakırken. Tepsiyi Justin'nin çalışma masasına koydum ve yatağın kenarına oturdum.

Jen: Affedersin Justin.

J: Bir şey yapmadın ki.

Jen: Sana söylemeden Dave ile gittim.

J: Evet, buna biraz kızmıştım ama artık bir önemi yo- Ahh !

Jen: Ne oldu ?

J: Sadece alnımdaki şu yara bazen sızlıyor.

Jen: Hepsi benim yüzümden.

J: Hayır benim yüzümden. Sen olmasan da Dave benden bir şekilde intikam almak istiycekti. Başta sana zarar vericek sandım ama ondan daha zekiydim. 

Jen: Nasıl ?

J: Polisler beni nasıl buldu sanıyorsun, dedi ve cebinden çip gibi bir şey çıkardı.

J: Bunun sayesinde nerde olduğumu biliyorlardı. Eğer geri dönmezsem diye.

Jen: Zekice yosun kafa hem de fazla zekice.

J: Yemek mi getirdin ?

Jen: Aaaa evet, dedim ve tepsiyi alıp Justin'nin önüne koydum.

J: Sebze çorbası mı ?! 

Jen: İçmek zorundasın.

J: İçmezsem...

Jen: Zorla içiririm.

J: Bunu nasıl yapıcaksın ?

Jen: Halsizsin, gücün yok bana nasıl karşı çıkıcaksın ?

J:Denede gör, dedi ve gülümsedi. Kaşığı çorbaya daldırdım. Önce ağzını açmam gerekiyordu. Ama bir türlü açmıyordu. Halsiz olabilirdi ama gücü yerindeydi. Ama daha pes etmemiştim bir fikrim vardı.

Jen: Pekala pes ediyorum.

J: Ben sana dedim.

Jen: Yosun kafa, dedim ve dudaklarımızı birleştirdim. Bu onun için de süprizdi. Yine de bana karşılık verdi. Dudaklarımızı ayırdığımızda Justin'nin gözleri kapalıydı. Kaşığı hemen ağzına soktum. Direnmek için çok geçti o yüzden çorbayı yuttu.

Jen: Ben sana demiştim. Şimdi bitir, dedim ve kaşığı ona uzattım.

J: Sen içirirsen içerim.

Jen: Justin !

J: Yoksa içmem.

Jen: Babam ve Pattie-

J: Sadece çorba içmeme yardım ediyorsun o kadar. Ne olabilir ki...

Jen: Pekala, dedim ve kaşığı alıp çorbayı içirmeye başladım. Ben ona çarbayı içirirken o sadece dudaklarımı izliyordu ve ara sıra gülümsüyordu. Çorbayı bitirince tepsiye koydum. Tam tepsiyi aşağıya götürücektim ki,

J: Jen !

Jen: Efendim ?

J: Alnımdaki yaranın pansumanını yapar mısın ?

Jen: Ben Pattie çağırıyım.

J: Ama çok acıyor. Lütfen şimdi yap.

Jen: Pekala, dedim ve tepsiyi bıratım. Pansuman için pamuk ve kolanyayı aldım. Önce alnında ki yara bandını çıkardım. Pamuğa biraz kolanya döktüm. Hafifçe yaraya deydirdim. Deydirir deydirmez Justin titredi. Canı acımıştı sanırım. Daha yavaş olmaya çalıştım. Bir ara gözlerim Justin'e kaydı. Dikkatle beni izliyordu. Ona baktığımı görünce gülümsedi. Çenemden tuttu ve dudaklarımızı birleştirdi. Dudaklarımız ayrıldığında Justin'le gözgöze geldik.

Jen: Kafayı mı yedin sen ? Ya Pattie içeri girseydi.

J: Öpüşürken pek şikayetçi gibi değildin.

Jen: Konumuz bu değil.

J: Az önceki romantizmi mahvettin.

Jen: Hep sen mi odunluk yapıcaksın yosun kafa.

J: Seni seviyorum.

Jen: Şunları mutfağa götürsem iyi olur, dedim ve tepsiye uzandımŞ

J: Jen !

Jen: Bende seni seviyorum şapşal, dedim ve apar topar odadan çıktım. Şimdi hepiniz bunu neden yaptığımı merak ediyorsunuz. O sözü söylemesinden korkuyordum. Ve siz hala bir şey anlamadınız. Birkaç gün önce Justin ve Ryan telefonda konuşuyordu. Tesadüfen ben de ordan geçiyordum. Çok büyük tesadüf ya onları konuşurken duydum. Dinlemedim öyle geçerken kulak misafiri oldum biraz. Tesadüfen koridordaki sehpanın üzeri topluydu biraz da onu topladım. Her neyse bu sırada Justin ve Ryan konuşuyordu...

STEP BROTHERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin