Jennifer: Baba gerçekten gitmek zorunda mıyız ? (Bu benim işte. 19 yaşında bir kız sadece. Herhangi bir özelliğim yok.)
Mike: Tatlım bu konuyu daha önce konuştuk. (Bu da babam. Diğer babalara kıyasla beni hiç rahat bırakmaz. O yokken bana bir olucak sanıyor. Ne demek istediğimi birazdan anlıycaksınız.)
Jen: Kendime ev alıcak kadar büyüdüm. İngiltere de kalabilirdim.
M: Bu konudaki fikrimi biliyorsun.
Jen: Ben 19 yaşındayım.
M: Ama neler olabileceğini bilemeyiz. 19 yaşındaki kızların evine de hırsız giriyor. Yada 19 yaşındaki kız da kaçırılıyor.
Jen: Off yaa.
M: Jennifer bak-
Jen: Onlar İngiltere'ye gelseydi. Biz neden Kanada'ya gidiyoruz...
M: Mızmızlanmayı bırak Jennifer. Nerdeyse geldik. Hem sadece Pattie ve oğlu Justin. Oğluyla aynı okula gidiyorsunuz. Okula alışmana yardımcı olur.
Jen: Bir bu eksikti, dedim ve kendimi geriye yasladım. Durun ben size olayları özetliyim. Babam bir ay önce Pattie ile nişanlandı. İş gezisi için Kanada'ya gittiğinde onunla tanışmış. Şuan sömestır tatilindeyiz. Babam Pattie'nin yanına taşınmamız konusunda tutturdu. Ben okulumu ve ülkemi seviyordum. Bir de şu üvey kardeş çıktı ortaya. Babamı ona başka birini bulamabileceğimiz konusunda ikna etmeye çalıştım ama o Pattie'den vazgeçmedi. Sonuç olarak artık Kanada sınırlarındayız. Biraz sonra bir evin önünde durduk.
M: Hadi Jennifer. Yoksa arabada mı kalıcaksın ?
Jen: Öyle bir şansım var mı ? Dedim bir umutla.
M: İn aşağı Jennifer, dedi gülerek.
Jen: Baba hala vazgeçebilirsin.
M: Jennifer Demetri Marsh !
Jen: Geliyorum, dedim ve arabadan indim. Bagajdan bavulumu aldım. Babamın peşinden eve girdim. Bize kapıyı çok tatlı biri açmıştı. Pattie olduğunu tahmin ediyordum ki babamı öptü. Beni görünce gülümsedi bende ona gülümsedim. İçeri girince salonda bir çocukla karşılaştım. Koltuğa yayılmış tv izliyordu. Kumral saçları ve önce kahverengi sandığım ama nadir bir renk olan bal rengi gözleri vardı.
P: Öhö öhö Justin !
J: Affedersiniz, dedi ve bize döndü. O da benim gibi bu işi istemiyor gibiydi.
P: Bu Mike ve kızı Jennifer.
J: Ben de Justin. Tanıştığıma memnun oldum. Dedi yapmacık bir gülümsemeyle. Sonra önüne döndü.
P: Justin !
J: Ne oldu anne ?
P: Hadi Jennifer'a odasını göster.
J: Anneeee, dediğinde Pattie ona öyle bir baktı ki Justin yerinden kalktı.
J: Üst katta, dedi ve önüme geçti. Peşinden merdivenlere geldim. Kocaman bavulu merdivenlerden tek başıma çıkaramazdım. Justin birkaç merdiven sonra durdu ve bana baktı.
J: Hadisene.
Jen: Tam bir odunsun.
J: Teşekkür ederim, dedi ve güldü. Bu çocuk beni deli ediyordu. Yavaş yavaş bavulu taşımayı denedim. Beni odamın önüne kadar götürdü.
J: İşte odan. Benim ki hemen yanında. Eğer bir şeye ihtiyacın olursa beni rahatsız etme.
Jen: Çok meraklıydım zaten senden yardım istemeye, dedim ve odaya girdim. Pattie odayı ben gelmeden güzelce hazırlamıştı. Duvarlar yeni boyanmış gibiydi. Özellikle en sevdiğim renk seçilmiş gibiydi. Bavulu yatağın üzerine koydum ve fermuarını açtım. O sırada fark ettim Justin hala kapının ordaydı. Kapıya yaslanmış beni izliyordu. Elimi belime koydum ve ona döndüm.
Jen: Neyi bekliyorsun? Çık dışarı.
J: Zaten odanda sayılmıyorum. Burası hol, dedi kapının eşiğini göstererek.
Jen: Neyse ne ukala çocuk, beni yalnız bırak.
J: Sadece şey düşünüyordum.
Jen: Ne ?
J: Biz hala kardeş sayılmayız.
Jen: Ne demeye çalışıyorsun Bieber ?
J: Sen ve ben belki bu gece... Dediğinde ellerimi serbest bıraktım. Yanına kadar gittim. Ona o kadar yakındım ki nefesini hissedebiliyordum. Tek elimle kapının kolunu tuttum. Oysa bana piç bir gülüşle sırıtıyordu.
Jen: O fikri al ve bir yerlerina sok Bieber, sonrada odadan defol ! Dedim ve kapıyı kapattım. Bavulumu boşalttım ve yatağıma uzandım. Buraya alışmak zor olucaktı. Hele Justin varken. Biraz sonra babam içeri girdi. Ayaklarımın ucuna oturdu. Bende yatakta doğruldum.
M: Sana bir şey söyliycem.
Jen: Ne olursun Pattie ile kavga ettim ve Justin'i çekmek zorunda değilsin artık eve dönüyoruz olsun.
M: Maalesef hayır, dedi gülerek.
Jen: O zaman ilgilenmiyorum, dedim ve kendimi yatağa bıraktım.
M: Bu gece Pattie ile dışarı çıkıcaz. Biliyorum burada daha ilk günün ama Justin alışmana yardımcı olucak.
Jen: Justin mi ? Dedim alaycı bir ses tonuyla.
M: Evet, bu gece onunla evde yalnız kalıcaksın.
Jen: Ne ?! Dedim yataktan doğruldum birden.
M: Gece geç saatte geri gelicez. Arkadaş toplantısı gibi bir yere gidiyoruz.
Jen: Baba beni Justin'le bırakamazsın.
M: Sakin ol Jen her şey iyi olucak, dedi ve odadan çıktı. Kafamı yastığa gömdüm. "Justin'le bir gece" korku filmi ismi gibi resmen. Sonra düşündüm ki eğer kapıyı kitleyip bütün gece odamda kalırsam sorun olmazdı. Hemen laptopumu çıkardım ve Alice ile görüntülü konuştuk. Alice benim İngilteredeki en iyi arkadaşımdı. Gerçek bir dostu. Şimdi ise onu İngilterede bırakmak zorunda kalmıştım. Onunla baya konuştuk. Zaman nasıl geçti anlamamıştım. Ona burdan ve Justin'den bahsettim. Her zaman ki tavsiyesini verdi bana. Boşver gitsin dedi. Söylemesi kolaydı. Onunla aynı evi ben kullanıyordum. Görüşmeyi bıraktığımızda saat 8 olmuştu. Babam ve Pattie gitmiştir diye düşündüm. Odadan çıkmıycaktım ama çok susamıştım. Kapıyı araladım ve koridora baktım. Justin'nin odasının kapısı aralıktı ve ışık yanıyordu. Sanırım odadaydı. Sessizce mutfağa indim. Tam bir bardan su aldım ve arkamı dönüyordum. Çığlığı bastım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
STEP BROTHER
Fanfiction"Biz kardeşiz." dedim sinirle. "Sana üvey kardeş fantezimden bahsetmedim herhalde." dedi ve tabii ki piç smile yapmayı unutmadı.