Banyodan çıkınca Justin'nin odasına gittim ama kimse yoktu. Tam geri dönücektim ki Justin bana arkamdan sarıldı. O sırada masanın üzerinde ki saati gördüm. Nerdeyse öğlen olmak üzereydi.
Jen: Justin !
J: Bu tepki biraz gecikti sanki, dedi gülerek.
Jen: Saat Justin...
J: Ne olmuş ona ?
Jen: Nerdeyse öğlen oldu.
J: Ne farkeder ?
Jen: Okul Justin okulu unuttuk.
J: Aaaa Unutmuşum ! Dur bir dakika umrumda değil.
Jen: Justin !
J: Sadece bir günlüğüne işleri akışına bıraksan.
Jen: Babama ne diycem ?
J: Nerden bilicek ki ?
Jen: Her hafta veline mektup yolluyorlar.
J: Yolluyorlar mı ?
Jen: Hani şu verdikleri beyaz zarf Justin. Her hafta devamsızlığının yazan kağıt içinde olan.
J: Ben o kağıdı hiç eve getirmedim ki.
Jen: Off Justin. En azından öğlen yemeğinden sonrasına yetişelim.
J: Sen ciddisin. Okula gidiceksin.
Jen: Evet ciddiyim, dedim ve hemen saçlarımı kurutup üstüme bir şeyler giydim. Evden tam çıkıcaktım ki Justin hala salonda oturuyordu.
Jen: Sen gelmiyor musun ?
J: Ben evde kalıcam. 3 ders için okula gidemem.
Jen: Sen bilirsin.
J: Jennifer !
Jen: Ne var ?
J: Babana kızıyorsun ama okumayı seviyorsun biliyorsun dimi ?
Jen: Sanırım evet, dedim ve omuz silktim. Öğlen yemeğine yetişmiştim. Çantamı dolabıma koydum. Clarisse'i sırada buldum. Hemen yanına gittim. Bu arada sıraya kaynak yapmıştım.
C: Jen ! Hangi cehennemdeydin ?
Jen: Uzun hikaye.
C: Dave'le artık konuşsan çok iyi olucak biliyorsun gün gittikçe işler içinden çıkılmaz hal alıyor.
Jen: Biliyorum. Onunla çıkışta konuşucam, dedim ve yemeklerimizi alıp masaya geçtik. Derste Dave'e kağıtla not yolladım. Onu çıkışta beklediğimi söyledim. Çıkışta buluştuk. Bir banka oturduk ve konuşmaya başladık.
D: Bugün neden okula geciktin ?
Jen: Uyuya kalmışım.
D: Seni merak ettim. Bu arada bunlar senin, dedi ve bana bir demet çiçek uzattı.
Jen: Teşekkür ederim Dave ama-
D: Çantamda olduklarından biraz ezilmişler.
Jen: Yine de çok güzeller ama-
D: Biliyorum çiçekleri pek sevmiyorsun.
Jen: Her kız çiçekleri sever, dedim ve gülümsedim.
D: Sen ne diycektin ?
Jen: Şeyy... Dave çiçekler çok hoş ama-
D: Bir dakika, dedi ve telefonunu çıkardı. Biri arıyordu. Aceleyle telefonu açtı ve konuşmaya başladı. Yüzündeki ifade değişmişti.
Jen: Bir şey mi oldu ? diye sordum telefonu kapatınca.
D: Ben gitsem iyi olucak. Sana sonra anlatırım.
Jen: Tamam.
D: Sen ne diycektin ?
Jen: Boşver önemli değil.
D: Seni seviyorum.
Jen: Bende, dedim ve gülümsedim. Biraz tek başıma oturdum ve eve döndüm. Çiçekleri masanın üzerine koydum. Justin beni görünce beni kucağına alıp döndürdü. Bu neşesi neydi bilmiyorum. Sonra beni indirip duvara yasladı. Tam öpmek üzereyken onu ittim. Bu hareketime o da şaşırmıştı. Ben de...
J: Ne oldu ?
Jen: Bilmiyorum, dedim ve göz ucuyla masadaki çiçeklere baktım.
J: Şu ana kadar olmayan ne oldu ? Ne değişti ?
Jen: Bilmiyorum ! Sadece suçluluk.
J: Neden ? Neden suçluluk duyuyorsun ?
Jen: Dave yüzünden. Kardeş olmamız yüzünden. Geleceği olmayan bir saçmalığa güvendiğim için.
J: Bu saçmalık mı yani ?
Jen: Bak Justin-
J: Boşver bir şey açıklamana gerek yok. Ne diycem biliyor musun ? Sen burda kal ve çiçeklerinde düşün (masadakileri göstererek) ben de saçmalığımla odam da olucam.
Jen: Justin ! diye bağırmıştım arkasından ama beni dinlemeden yukarı çıktı. Onu bu kadar çok severken kaybedemezdim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
STEP BROTHER
Fanfiction"Biz kardeşiz." dedim sinirle. "Sana üvey kardeş fantezimden bahsetmedim herhalde." dedi ve tabii ki piç smile yapmayı unutmadı.