Gözlerimi kısıp gördüğüm manzaraya biraz daha baktım. Manzara güzel şeyler için söylenen bir kelime değil miydi? Peki, 'rezillik' bu olay için fazla mı ağır olurdu? Bence bu direkt manşetten 'böyle kepazelik görülmedi' olarak falan girilmeliydi. Skandal, diye bağırmak istediğim noktaya gelmiştik çünkü.
"Berrak?" dedim, kollarımı göğsümde bağlarken. Hemen yanımdaki Sıla'ya, ardından da hala demirlere tırmanmış olarak duran Mert ve Ekin'e döndüm. "Gerçekten mi?"
Ekin ellerini ensesinde bağlayıp aldığı nefesi gürültüyle dışarı bıraktı. "Nora..." dedi bakışlarını bana indirdiğinde.
"Bak şöyle yapalım, siz bizi bahçede bekleyin biz hemen hızlıca duş alıp gelelim."
Gözlerimi Ekin'in açık kahverengi gözlerinden çekip tekrar Ege ile konuşan Berrak'a çevirdim.
"Nora..." dedi Sıla, koluma dokunduğunda başımı ona çevirdim.
Bakışları yumuşamıştı.
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Gözlerinin içine baktım. Anlatmak istediğini görebiliyordum, gidelim, diyordu. Oysa ben döndüğümü haykıracaktım çok sevdiğim ela gözlere. Yine karşıma, gitmek ile eş bir anlam çıkmıştı. Ama artık biliyordum, gitmek fiilinden daha fazlasıydım. Son bir yılda en çok bunu öğrenmiştim ve kalıp savaşacaktım. Dönmüştüm ve döndüğümü herkesin görmesi gerekiyordu.
Sıla'ya gülümsedim. Her ne yapacaksam yapmamı büyük bir dikkatle bekleyen Mert ve Ekin'e de göz kırptım. Ekin minik bir kahkaha attı. Hamlemi her zaman ilk o görürdü. Bir nevi grup içindeki haylaz çocuklardık biz. Liseye giderken de okuldan kaçma planları hep ikimizin başının altından çıkardı. Bazı günler daha bahçeye girerken birbirimize bakar ve bakışlarımızla anlaşırdık. Geriye Sıla'yı ve Ege'yi ikna etmek gerekirdi. Mert ise güvenli bölgeden çok çıkmadan ama eğlenceyi de kaçırmadan yaşardı.
Mavi plastik sandalyenin üstünden el çantamı alıp seyirci bölmesinden çıktım. Sıla hemen arkamdan gelirken, Ekin ve Mert sahaya tekrar inmişti.
"Nora, bahçeye çıkıyoruz değil mi?"
Sıla'ya omzumun üstünden bakıp tekrar gülümsedim.
"Birazdan, evet." dedim, oturakların olduğu kısmı bitirip sahaya inen yola geldiğimde.
Ege ensesindeki havluyu iki yanından tutmuş birkaç saniye önce hemen arkasında beliren Mert ve Ekin ile konuşuyordu. Ekin bakışlarıyla beni işaret ettiğinde Berrak ve Ege'nin tam ortasında konumumu almıştım.
Ege yine doğrudan bana bakıyordu ve yine bakışlarında hiçbir duygu yoktu. Bomboştu.
Berrak'a döndüğümde bakışlarında birçok anlam vardı. Dudakları aralanmıyordu ama gözleri kelimeler taşıyordu gözlerime.
Şaşkındı, üzgündü belki biraz da pişmandı ama utanmıyordu. Duruşunda en ufak bir oynama olmamıştı, omuzları dikti, gözlerini kaçırmıyordu. Berrak nerede durduğunu biliyordu. Burada neler olduğunu bilmeyen tek kişi ise bendim.
"Önce kim başlıyor." dedim, sesimdeki ukala tonu özellikle yansıtarak.
Ege gözlerini kıstı. Sonunda yüzünde herhangi bir ifade belirmişti. Sinirlenmeye başlamıştı.
Güzel.
"Sen başlamaya ne dersin Nora, New York nasıldı?" diye sorduğunda yapmaya çalıştığı tek şey okları bana çevirmekti. Gözlerini biraz daha kıstı. "Ya da Paris? Yok yok sen Paris'i sevmezsin, kesin Malibu'ya gittin. Kaliforniya tam senlik yer, eğlenceli şehir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLKYAZ
General FictionGeri döndüm. Tek tek söküp attığım ne varsa, üstüme bir bir diktim de döndüm. Kalbime geri döndüm.