●Sıla Aslan●
Çalan şarkının sesini biraz daha açtım ve hızla akan trafiğe doğru eşlik ettim.
"Yine bindim arabama öyle hızlı gidiyorum ki... Geride kalır aynada hızla geçer tüm gerçekler. "Ne ayrılık mı dedin" diye bir şarkı cd çalarda. Anlatır senin şu aşk zigzaglarını bana."*
Karanlık yeni basmıştı, Ege'nin barında her zamanki gibi toplanılacaktı ve bu toplantılar belki de arkadaşlığımızın kalan tek bağıydı.
Ege sınırlar belirlemişti. Belki bilmeden... Ekin, yine her şeyi kendine yönelik görüyordu. Atılan her adım ona karşıydı, söylenen her söz ona inat. Ekin, sanıyordu ki herkes ondan taraf ya da karşı olmalıydı.
Şarkıya yakaladığım yerinden eşlik ettim.
"Aşkı cezbeder kekik kokusu. Bir zaman sonra camda yağmurlar... İnşallah bir gün geçmişi siler, akan yaşları şu silecekler."
Ara yola girdikten sonra biraz daha yüksek sesle söyledim.
"Yollar yollar... Beklediğim. Yollar yollar... İçimden geçer. Yollar yollar... Terk ettiğim. Yollar yollar... Asfalt kader."
Kuzgun'un arka sokağına girdiğimde arabayı durdurup indim. Arka kapıyı itip barın loş ışığı ve hafif gürültüsü eşliğinde ilerledim.
Ege baterinin başındaydı, barın içi neredeyse tamamıyla doluydu. Berrak tezgahın arkasında oturmuş telefonu ile uğraşıyordu. Mert ve Ekin ise bir konu hakkında konuşuyordu. Mert taburelerin en sonunda oturduğu için yanlarına ilerleyip Ekin'in sağına oturdum.
"Hoş geldin Sıla." diyen Mert'e öpücük attığımda Ekin tezgahta duran telefonuna tek parmağını koymuş diğer eliyle çeviriyordu.
"Merhaba." dedim, ona doğru.
"Merhaba." dedi, bakışlarını yüzüme çevirmeden.
"Sıla," dedi Berrak, yerinden kalmış tam karşımda durup bana gülümsüyordu. "Bir şey içer misin?"
Tezgaha doğru gizli bir şey söyleyecekmiş gibi eğildim. "Kahve var mı?"
Başını sallarken gülümsedi. "Var var, dur yapayım."
"Ben de yaparım, sen yorulma."
Yerimden kalkacakken tezgahın arkasından çıktı.
"Yok dur su kaynatayım ben, diğer odada kettle. Geliyorum hemen."
Çantamdan çizim defterimi çıkartıp ince uçlu siyah kalemlerden birini aldım. Yarım kalmış çizime baktım. Kızın saçlarının uçlarını keskinleştirmeye ve tonlamaya başladığımda Ekin çaprazlayarak arkaya doğru uzattığı ayaklarını salladığından dikkatim dağılıyordu. Birkaç gündür mesafeli davranıyordu. Mert'in doğum gününden beri benimle doğru düzgün konuşmamıştı ki zaten benim de onunla konuşmak istediğim falan yoktu. Davranışlarının ipe sapa gelmemesinden ve herkesin dilinde bir 'ah' haline gelen adından çok sıkılmıştım. Lisede de böyleydi, her zaman 'aranan' kişiydi ama en azından lisede bazı şeyleri daha korunaklı yaşıyordu. Bu denli sınır aşmıyordu.
"Sallama şu ayağını." dedim, çizimdeki kızın kaşlarını boyarken.
Bir şey söylemedi, ayağını sallamaya bıraktığında telefonu açıp sosyal medya hesaplarından birini açarak yukarı doğru fotoğrafları kaydırmaya başladı.
Gözüm bu kez de hızla yukarı doğru kayan parmağına takılıyordu.
"Ekin." dedim, uyaran bir tonda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLKYAZ
General FictionGeri döndüm. Tek tek söküp attığım ne varsa, üstüme bir bir diktim de döndüm. Kalbime geri döndüm.