●Sıla Aslan●
İçeri geçtiğimde kapıyı sertçe kapatıp elindeki anahtarı kapının girişindeki çekmeceli dolabın üzerine fırlattı.
"Ekin," dedim, yol boyunca kullandığım yumuşak ton ile. "Sakinleş artık."
"Ne yaptığının farkında bile değil." diye bağırırken L koltuğun ortasına doğru fırlattığı telefon mindere çarpıp parkenin üzerine düştü. "Hayatının bir önemi yokmuş gibi davranıyor. Sakin olmaya çalışıyorum. Onu tutmaya çalışıyorum. İyi olması için uğraşıyorum o ne yapıyor, siktiğimin ilaçlarını içmiyor."
Sırt çantamı kapının kenarına bırakıp ona doğru yaklaştım. "O ne yapıyor?" diye bağırdı yeniden bana dönüp. Başımı yana eğip sakinleşmesini umarak baktım. "Bülent Amcanın dediklerini duydun. Hastalığı geçmemiş bile, ilaç kullanması lazım, seanslarına gitmesi lazım. O ne yapıyor?"
"O da bir garip." dedim başımı iki yana sallarken. "Adama kızın fenalaştı, hastaneye getirdik diyorsun, şu an önemli bir görüşmem var diyor." Yüzündeki sıkıntılı ifadeye bakıp derin bir nefes aldım. "Konuşur ikna ederiz. Gerekirse kolundan tutar götürürüz. İlaçları aldığından emin oluruz. Sakinleş artık."
"Ege bir yanda Nora bir yanda..." Koltuğun üzerine kendini yığılırcasına bırakıp şakaklarına avuç içlerini bastırdım. "Sıkıştım kaldım."
"Her şeyi bir anda yoluna koyamazsın. Toparlanmaları için zaman vermemiz gerekiyor. Biz yanlarında olacağız elbette ama bugün olduğu gibi müdahale etmeden. Nora zaten hassas, bilmiyormuşsun gibi onca şeyin üstüne bir de sen laf söyledin. Yarını bekleyemezdin değil mi?"
"Bekleyemezdim." dedi öfkeyle. "Ege'ye bizim yardım etmemiz başka, o herifin başka. Gerekirse şeytanla anlaşırız dedim, Aybars ile değil."
"Abartmıyor musun?" dedim sakin olmaya çalışarak yanına oturduğumda. "O da sizin gibi yardımcı olmaya çalışmış işte, ne var bunda?"
"Ne demek, ne var bunda?" Ellerini başından çekip kucağına indirdiğinde sırtını yasladığı yerden kaldırıp dikleşti. "Aybars senin baktığın yerden sevimli görünebilir ama kendisi şeytanın olsa olsa ustası olur."
"Abart Ekin, hiç hız kesme, kökleye kökleye abart."
Yerinden hızla kalkıp mutfağa ilerledi. Arkasından kalktığımda mutfağa girip buzdolabını açtı. İki tane bira çıkartıp bana döndü. "Şarap mı istersin?"
"İçme isterim." dedim düşünmeden. Derste ya da antrenmanda olmadığı her dakika içiyordu. Üzerine konuşmak istiyordum ama bir türlü fırsat olmuyordu. Kolay sarhoş olmazdı, onu liseden beri sarhoş görüp görmediğimi bile hatırlamıyordum ama bünyesi sağlam diye kanına sürekli alkol karıştırmak zorunda değildi.
"Sabah olmak üzere." dedim, birayı açtığı sırada. "Yarın antrenmanın var, uyuman lazım."
"Sakinleş deyip duruyordun işte," dedi bana bakmadan iki birayı da alarak kapıya yürüdüğünde. "Sakinleşiyorum."
"Tamam, bir bira." dedim, anlaşmaya uymasını sağlamak istediğimden gülümseyerek.
Sol elindeki birayı bana uzatıp başını salladı. En azından biraz olsun kontrol altında tutabilirim diye düşünüyordum. Ya da umuyordum.
Koltuğu pas geçip yere kadar uzanan balkon kapısını açarak dışarı çıktığında peşinden gittim. Balkon için artık soğuk aylara giriyorduk ama öfkesi kanını ateşe veriyordu. Şu an bir şey hissettiğini sanmıyordum. Aklı Ege'deydi, Nora bir şekilde bu gece uykuya dalacak ve yarın her şeyi yeniden düzeltmeye çalışacaktı. Ege öyle değildi. Onun kafası çoğu zaman net kararlarla çalışırdı. Yarın uyandığımızda Ege kendisini bizden söküp alabilirdi. Daha önce de yapmıştı. Odağı Ekin'deydi ama bu durum hepimize zarar vermişti. Yine öyle olacak diye endişeleniyordum. Ekin ve Nora'ya duyduğu kızgınlık onu geri çekilmeye zorlayacaktı. Lisede olduğumuz zamanı özlüyordum. O zamanlar ne kadar az derdimiz olduğunu şimdi daha net görebiliyordum. Bunu dileyeceğim aklıma bile gelmezdi ama keşke hep lisede kalsaydık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLKYAZ
General FictionGeri döndüm. Tek tek söküp attığım ne varsa, üstüme bir bir diktim de döndüm. Kalbime geri döndüm.