Bölüm 35

15.2K 882 917
                                    

"Mezun olduğumuz sene," dedi öne uzattığı ayaklarını çaprazladığında

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Mezun olduğumuz sene," dedi öne uzattığı ayaklarını çaprazladığında. "Sen tatilde Los Angeles'a gitmek istemiştin. Ekin bu fikre sonuna kadar karşı çıkmıştı."

Sırtımı yasladığım duvardan ayırmadan oturduğum yerde dikleştim.

"Sıla'nın tiyatro atölyesi vardı çünkü tüm yaz İstanbul'da kalması gerekiyordu. Çeşme'ye bile hafta sonları gitmiştik onun yüzünden."

Başını öne doğru eğdiğinde hafifçe gülümsedi.

"Sen o zaman bile biliyordun..." diye mırıldandı.

Biliyordum. Ekin'in gözleri Sıla'ya her değdiğinde nefesini nasıl tuttuğunu görüyordum. Hayatının odak noktasında tutuğu basketbolda attığı her sayıda Sıla'ya baktığını görüyordum. İmkansız kabul ettiği aşkın onu adım adım nasıl bir adama dönüştürdüğünü görüyordum. Şimdi geldikleri nokta için içimde bir yerde seviniyordum ama artık o fotoğrafın içinde ben yoktum. Ben hoyrat bir makas ile oydukları doğruydu, omzumda kalan elin Ekin'in olduğu konusunda ise yanılmıştım.

"Ne bu şimdi," dedim bakışlarımı ona çevirdiğimde. "Eski anılardan bahsedeyim taktiği mi?"

Güldüğünde şakağındaki damar belirginleşti. Benden sonra hiç kimse öpmeyecekti oradaki buruşukluğu. Görmeyeceklerdi bile. Bütününe bakacaklardı. Uzun boy, yakışıklı bir surat, kaslı kol ve bacaklar, iri sayılmayacak ama fit bir vücut, kirli sakallar, ela gözler, biçimli bir burun, dolgun sayılacak dudaklar... Bunlar yeterli olacaktı. O sadece benim için 16 yaşında basket potasının altında terden sırılsıklam olmuş kapüşonlusu ve kızarmış yanakları ile sıradan bir çocuk olarak kalacaktı. 22 yaşında bar sahibi, soyadı iş dünyasında bilinen, baterist bir basketbolcu olarak herkesi kendine aşık edebilirdi.

Sadece benim için... Her neyse.

"Taktik," dedi gözlerini kısıp başını yavaşça sallarken. "Artık seni etkilemek için taktik mi yapmam gerekiyor?"

"Etkilemek," dedim gözlerimi kısıp onun gibi başımı yavaşça sallarken. "Artık beni etkileyemeyeceğini fark etmen gerekiyor."

Dudaklarını birbirine bastırdığında bakışlarımı ondan çektim.

"Seni suçlamıyorum," diye mırıldandı.

"Bak bu yeni haber işte," dedim gülerek.

Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.

"Sen kimseye haber vermeden dünyanın bir ucuna gidiyorsun ve sırf birini öpmek üzere olduğumu düşünüyorsun diye beni oyundan atıyorsun Nora."

"Londra pek dünyanın bir ucu sayılmaz..." dedim alayla.

"Ne demek istediğimi biliyorsun," dedi kaşlarını kaldırdığında bana dönmüştü.

Sırtını duvardan çekip biraz daha kayarak gözlerimi gözlerine hizaladı.

"Adımı bile söylemiyorsun,"

İLKYAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin