Güneş doğmuştu... Bazen haklı çıkardım. Güneş tüm ihtişamı ile camın ardında, gökyüzünün tam tepesinde parlıyordu. Yaklaşık 6 saat uyumuştum ve bu evdeki herkes için yeterli bir süreydi. Ekin bıraksam bir 6 saat daha uyurdu, yine de uyuyamayacaktı çünkü her şey yeniden başlıyordu.
Kendimde bu gücü hissediyordum. İçimde, beni yerle bir etmek için pusuya yatmış sesler iki kelime ile kaçıp saklanmışlardı. İki kelime yetmişti gözlerimi açmadan hemen önce yüzümde belli belirsiz bir gülümse oluşmasına. İki kelime yeniden tam etmişti beni.
Bacaklarımı yatağın ucuna doğru uzatıp gerindim. Yatakta yana döndüğümde Ege yüz üstü yatarken tek kolunu yastığın altına almış, yanağına baskı yapıyordu. Uyumadan önce Ekin'in gri tişörtlerinden birini giymişti. Uzanıp yanağının üzerine dudaklarımı bastırıp gözlerimi kapattım. Ne çok zaman olmuştu uyandığımda onu görmeyeli... Bunun ne denli hayati olduğunu kaybedince falan anlamamıştım, her zaman biliyordum. Onunla uyandığım ilk sabahtan son sabaha kadar her seferinde, içinde bulunduğumuz anı hafızama kazımıştım. Şimdi yaptığım gibi... Belki sonsuza kadar sürecekti belki yine bir şekilde yarım kalacaktı. Korkularım bir yere gitmemişti ben onların her zaman doğruyu söylemediklerini öğrenmiştim. Endişelerim oldukları yerde duruyorlardı, sadece eskisi kadar net değillerdi, buğulanmışlardı.
İki kelime sımsıkı tutuyordu beni. Sabaha karşı Ege'nin dudaklarından dökülen iki kelime ile bütün savaşlardan sağ çıkardım. Bütün yıkımlardan geri dönerdim. Ona sebep, onun için...
Dudaklarımı şakağına bastırdım.
"Nora..." dedi fısıltıyla.
En özeli buydu... Uykuyla uyanıklık arasında kaldığı anlarda bile yakın bir temasın aklına getirdiği ilk isim benim adımdı. Korkularımı savuşturmak için avuçlarımın içinde sıkı sıkı tutmam gerekenlerden biriydi bu detay.
Alnımı şakağına dayayıp bakışlarımı yüzüne çevirdim. Tek gözü hafif açılmıştı.
"Uyu," dedim, beni kendine biraz daha çektiğinde omzunun üstünde yatar konuma geldim.
"Sen?" diye sordu, kalmak üzere olduğumu fark etmişti.
"Kahvaltı hazırlayacağım." diye açıkladım.
Bir şeyleri düzeltmek istiyordum. Bir şeyleri yoluna sokmayı erteleyemezdim. Onlar benim ailemdi, sahip olduğum tek kişilerdi. Bir arada ve huzurlu kalmamızı sağlamam lazımdı. Bunun için ne gerekiyorsa yapacaktım. Başlangıç noktası olarak da kahvaltı hazırlamayı seçmiştim.
"Birlikte hazırlayalım." dedi, yorgun sesi yanağına baskı yapan yastığı ve kolu etkisiyle daha da boğuk çıkmıştı.
Burnumun ucunu yavaşça değdirerek alnından yanağına kadar inip çenesine dudaklarımı bastırdım. Dudaklarımı boynuna ardından ensesine kaydırdım. Ensesinden iki omzunun ortasında indiğimde, belinde duran kolumu kaldırarak tişörtünün yakasını birazcık açıp öptüm.
"Anlaşıldı," dedi Ege beni iki koluyla sarıp hafifçe kaldırdığında öpme işlemim yarıda kalmıştı. Sırtını yatağa yaslayıp yüzünü döndüğünde üzerinde yatar hale gelmiştim. Bir avuç içim göğsünün üstünde dururken. "Projene kaldığın yerden devam edeceksin."
Dudaklarıma tanıdık, bildik bir gülümseme yayıldığında avuç içimi yanağına yasladım. Gözleri yeni aralanıyordu, gün ışığının odaya saçtığı parlaklıkla sarı lekeler bir bir ortaya çıkmıştı. Dudakları kuru ve soluktu. Göz altları yorgun... Sakalları avuç içimi gıdıklıyordu. Çenesinin ucuna dudaklarımı bastırıp tekrar gözlerimi ona çevirmek için başımı geriye ittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLKYAZ
General FictionGeri döndüm. Tek tek söküp attığım ne varsa, üstüme bir bir diktim de döndüm. Kalbime geri döndüm.