Bölüm 14

22.1K 1.3K 212
                                    


Büyük laflar etmeyi sevmezdim, büyük sözler vermeyi de... Her şeyden önce kendime güvenmezdim. İnsan asla demeye bir kere başladı mı o büyük lafların altında sadece kendisi kalırdı. Asla gitmem diyemezdim, gitmiştim. Asla dönmem, hiç diyemezdim çünkü dönmüştüm işte. Gitmek istememiştim, tüm olanlardan sonra dönmek de istememiştim. İstememekten ziyade korkmuştum. Korktuğum ne varsa da görmüştüm, yüzleşmiştim.

Ege'ye söylememem gerekiyordu, söylemiştim. Kendime, bunu ilk öğrendiğimde 'asla' Ege'ye söylemeyeceğim demiştim. Demiştim de öyle gitmiştim. Ama söylemiştim... Şu an doğrusu bu gibi hissediyordum o zaman ise doğrusu oydu.

Ege omuzlarımı bir kıskaç gibi saran kollarını yavaşça çektiğinde şimdi ne yapacağımı düşünmeliydim. Ne demeliydim, nasıl engel olmalıydım yaklaşmakta olan kargaşaya? Onu babamla karşı karşıya getirmeden tüm bunlardan nasıl uzak tutabilirdim. Gücüm yeter miydi? Babam ve Ege'ye karşı durmaya, gücüm yeter miydi? Babam Ege'ye acımazdı. Vural amcaya acımamıştı, Emel teyzeye acımamıştı. Yağız abinin ise acınılacak bir durumu yoktu, babam Fırtına soyisimli kişiler arasında en çok onu severdi. Vural amca ile en başta çok stabil bir iş dostlukları vardı sonrasında bu giderek samimi bir aile dostluğu kıvamı almıştı almasına ama babamın ne zaman gerçekten değer verdiğini ne zaman rol yaptığını anlamak mümkün değildi. Öz kızına bile sevgisini göstermekten itina ile kaçınan birisinin sizinle dost olduğuna inanmanız pek sağlıklı bir düşünce tarzı değildi. İşte... Vural Fırtına, Bülent İlgen'in tam tersiydi. Evet, sert birisiydi ve çoğu zaman zordu ama gerçekti. Öfkesi, duruşu... Sarf ettiği cümleler sahiciydi. Vural amca kızgınsa kızgındı, mutluysa mutlu. Babamın aksine. Babam yüzünüze güler, hatta aferin der ve hemen ardından yaptığı bir şeyle tam tersini kanıtlardı. Onun gerçekten kızgın olduğu an ile mutlu olduğu anı ayırt etmek imkansızdı. Sizi seviyormuş gibi görünebilirdi, inanmamanız gerekirdi. Gerçekten sevdiği tek kişi ise annemdi. O da ilişkilerinin 5. yılında onu çocukluk aşkı Demitri için bırakıp gitmişti. Babam annem onu -ve elbette beni- terk ettikten sonra mı böylesine duygusuz birine dönüştü yoksa hep mi böyle de biriydi, fikrim yoktu. Bir önemi de yoktu. Aklımda kalan minik anılar dışında onunla ilgili güzel hatırlayabileceğim hiçbir şeyim yoktu.

Ege benden ayrıldığında ne olursa olsun ona yardım edeceğimi biliyordum. İstese de istemese de... Bu babamın sonu olsa bile, umurumda değildi. Herkes hatalarının bedelini bir şekilde öderdi. Karma çok geç kalmadan çeki tahsil etmeye gelirdi zaten. Bazen ise çeki bankaya bizzat hatırlatmak gerekirdi. Ben de, yani biz de, öyle yapacaktık...

"Seni eve bırakayım." dedi, Fırtına'nın en güzel tonuyla bakan gözleri gözlerime değdiğinde.

Burası ayrılmamız gereken nokta değildi, burası yeniden bir olmamız gereken noktaydı. Ege yeniden bana güvenmeliydi. Sevgisine zarar gelmemişti, bunu bana göstermişti. Gitmem dahi neden olmamıştı buna. Güveni için ise aynı şey geçerli değildi. Güveni yerle birdi. Ege yeniden gözlerime yanımda nefes alabiliyormuş gibi bakmalıydı. Gözlerini kaçıracak yer arayarak değil.

"Hayır," dedim. Bakışları ciddileştiğinde kolunu tuttum. "Ne yapacaksan, birlikte yapacağız."

Sakin bir nefes aldı. "Hayır, Nora." dedi. "Sen bu işten uzak duracaksın."

Başımı hızla olumsuz anlamda salladım. "Uzak falan duramam, yeterince içindeyim zaten."

"Hayır," dedi, tekrar. "Ben neyin ne olduğuna kendim bakacağım."

Durdu, elim hala kolunu tutuyordu. "Sen sadece bana bildiklerini anlat."

Kolunu bırakıp arabaya doğru ilerlediğimde o da bana eşlik etti. Sürücü koltuğunun kapısını açtığında biraz önce kalktığım ön koltuğa tekrar oturdum.

İLKYAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin