Bölüm 34

15.4K 954 889
                                    

Bir haftadır süren çalışmalar sonunda bar istediğim gibi olmuştu. Kendine has dokusunu bozmadan onarımlar yaparak daha iyi hale gelmesini sağlamanın yanında bu sürede gerekli reklam da yapılmıştı. Eski halinden çok daha iyi durumda oluşu son iki gecedir tıklım tıklım dolmasın da yeterince belliydi.

Tek bir sorun vardı o da hesapların içinden bir türlü çıkamıyordum. Tunç gerekli bütün belgeleri bana getirmiş olmasına rağmen bir şeyler sürekli eksik çıkıyordu. Muhasebe konusunda uzman değildim elbette ama hiçbir şeyi dijitale geçirmemişlerdi. Barı genç insanlar değil de Teksas'ın ücra bir köşesinde emekli bir Şerif yönetiyordu sanki.

Akın kendini kampa almıştı, son maçta düşen performansı sebebiyle durmadan çalışıyordu. Zaten burada olsa da yardımcı olacak kadar muhasebe bildiğini sanmıyordum. Ben de bilmiyordum... Babam dışında bilen birini de tanımıyordum. O da Kuzgun'un hesaplarını düzenlemek yerine benzin dökerek yakmayı tercih ederdi. Neyse ki düğün adı verdikleri şeytani bir tören planlıyorlardı da burayla uğraşmam umurunda olmuyordu.

Yanaklarımı şişirerek defterleri masada öne doğru attım. Zaten mutfağın yanındaki küçük odada sıkışıp kalmıştım. Çok havasızdı burası. Saatlerdir kahve de içmemiştim. Hiçbir şey yapamadığım gibi üstüne yorulmuştum da.

"Tunç," diye bağırdım yerimden kalkıp kapıya doğru ilerlediğimde. Bar taburesinde oturan bedenini bana doğru çevirerek kaşlarını kaldırdı. Onunla geçirdiğim birkaç günde öğrenmiştim, ne söyleyeceksen hemen söyle, ifadesiydi bu.

"Kayıtları kim tutuyordu?"

Kaşlarını kaldırdı, sonra indirdi. Gözlerini kıstı. Beni yavaşça süzdü. Kaşlarını tekrar kaldırdı.

"Pek kimse tutmuyordu," dedi normal olan buymuş gibi rahat bir ifadeyle.

"Belli," dedim başımı sallayarak. "Birinin tutması gerekiyor ama öyle değil mi?"

"Tutsun..." dedi Tunç yerinden kalkmış, tezgahın arkasındaki kahve makinesine su doldurmak için sebilin yanına gitmişti. "Benim için sakıncası yok."

"Çok incesin, tek sorun buydu bunu çözdüğümüze göre muhasebe bilen birini bulabilirim artık."

Tek omzunu kaldırıp hemen indirdi. "Kahve?" diye sordu, elindeki kavanozdan bir ölçek kahve attıktan sonra.

"Olur," dedim taburelerden birine otururken.

Kalın yün hırkamın cebinden telefonumu çıkarttım. "Peki, bu işlerden anlayacak birini tanıyor musun?"

"İş adamı kızı olan sensin, yok mu babanın bu iş için maaş verdiği birileri?"

Kahveyi demlenmesi için bıraktığında karşıma tekrar oturmuştu.

"Var olmasına var da işte... Babamı karıştıramam. Burayı sevmiyor."

Rehberi açtım, kimi arayabilirdim?

"Burayı mı sevmiyor, sahibini mi?"

Kaşlarımı kaldırırken Tunç'a döndüm. "Senin bugün benimle sohbet edesin mi var?"

"Etrafta konuşma yetisine sahip tek canlı sensin, kişisel algılama."

"Algılamam," dedim yüzümü buruştururken.

Rehberi baştan sonra gezdikten sonra tekrar başa döndüm. İlk sıralarda gözümden kaçan biri vardı. Onu arayabilirdim. Gelir miydi bilmiyordum ama arayabilirdim. Bu işlerden anladığına emindim, onun dışında yardım isteyebileceğim kimse yoktu.

İLKYAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin