Bölüm 42

14.8K 854 785
                                    


Gece gelen telefonların kötü bir namı olmasının bir nedeni vardı. Gece yarısından sonra çalan hiçbir telefondan iyi haber gelmezdi. Yine öyle olmuştu.

Ekin'in hastaneden çıkmasının üzerinden henüz iki gün geçmişken, Ege'nin telefonu çalmıştı. Çalan Ekin'in telefonu olmamıştı çünkü iki gün önce hastaneden çıkmış birine yeniden hastane haberi vermek istemezdiniz. Çalan benim telefonum da olmamıştı çünkü soğukkanlılık konusunda sıraya dizecek başarılarım yoktu.

Ege telefonda yakın zamanda ikinci kez Sıla'dan kötü bir haber almıştı. Annesinin tedavi altında tutulan hastalığı temizlendiği yerini terk etmiş ama bu kez kendine başka bir nokta seçmişti.

Sabaha karşı üçümüz birden hastaneye ulaştığımızda ise Sıla'nın yanında Berrak ve Aybars vardı. Nasıl bizden önce haber alarak gelebildikleri ise şu an sorulamayacak sorular arasındaydı.

Sıla'yı daha önce bu denli dalgın ve dağınık gördüğüm bir zaman olmadığından emindim. Siyah saçlarının gelişi güzel bir topuzla tutturmuştu, üzerinde en az iki beden büyük gelen gri bir tişört vardı, yere kadar uzanan koyu gri hırkasına ise sıkı sıkı sarınmıştı.

Korkuyordu, yorgun gözlerinde en çok korku vardı. Bakışlarını hepimizden kaçırıyordu. Sürekli yürüyor, bir türlü yerinde durmuyordu. Dünyası yıkılıyordu, bir bir tuğlalar düşüyordu başına, görebiliyordum.

Onu tutmak, geçecek demek ve geçene kadar sarılmak istiyordum ama hiçbir işe yaramayacaktı. Önünde durduğumuz kapı açılmadan, içeriden çıkan doktorlardan biri her şeyin sorunsuz olduğunu söylemeden hiçbir şey geçmeyecekti. Kimsenin öyle bir cümle kurmayacağını ise buradaki herkes biliyordu.

Birkaç dakika önce yanımızdan ayrılan Aybars geri döndüğünde elinde tuttuğun telefonu Sıla'ya uzatmıştı.

"Erdem Amca seninle konuşmak istiyor."

Sıla telefonu alıp koridor boyunca ilerlerken konuşmaya başladığında Ekin'in yanından kalkıp Aybars'a doğru ilerledim.

"Erdem Amca kim oluyor?"

Aybars birkaç saniye arkamda kalan Ekin'e bakıp bana dönmüştü.

"Annemin yakın bir arkadaşı, başhekim aynı zamanda, Şebnem Hanım'ın tedavisi ile ilgili yardımcı olmuştu bu sebeple tekrar ulaştım." Kaşlarını hafifçe kaldırdı. "Yeterli mi?"

"Ne zamandan bahsediyorsun?"

Ekin yerinden kalktığında acıyla kasılan yüzünü önemsemeden elini hafifçe kendine sarıp öne doğru bir adım attı.

"Sıla ile konuşursun Göksoy..."

"Aybars," dedi Ekin dişlerini sıkarak. Ayakta zor duruyordu, iki gün dinlenmesi için yeterli değildi bir de yine apar topar hastaneye gelmiş olmamız yardımcı olmamıştı. "Gönder gelsin."

"Aybars," dedi, Ekin'in aksine daha aciliyet taşıdığını vurgulayan ses. Sıla elindeki telefonu sahibine uzattığında bakışlarını ona merakla bakan gözlere döndü.

"Ne oldu?" diye sordu, bakışları anında kapıya kaymıştı, elbette aklına ilk o odada olabilecek kötü bir durum geliyordu.

"Değişen bir şey yok, merak etme."

Bakışları tekrar bana döndüğünde kasılan yüzü sakinleşmişti.

Ekin bir şey sormak yerine biraz önce kalktığı yere dönerek oturmuştu.

"Erdem Bey durumu yakından takip edeceğini söyledi, teşekkür ederim."

Aybars elini destekleyen bir ifadeyle Sıla'nın omzuna koyduğunda Berrak elinde kahve bardakları ile dolu tepsiyle yanımıza dönmüştü.

İLKYAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin