Bölüm 26

17.1K 981 318
                                    


Ege'nin hızlı adımları barın girişinde sabitlendiğinde hemen arkasında durdum. Arabadan indiği gibi Kuzgun'un girişine fırlaması yarım dakikadan az sürmüştü. Nefesim göğsümde sıkıştığından derin derin soluklanıp ne yapacağını anlamak için gözlerimi arkasından görebildiğim kadarıyla yüzüne diktim. Tahta kapıyı iki yandan iterek içeri girdiğinde son kez derin bir nefes alıp ardından ilerledim.

"Yağız."

Barın içine doğru seslendiğinde hücrelerime sızan gerginlik arttı. Sesindeki sakinlik endişemi perçinliyordu. Sert adımları taş zeminde ilerlediğinde varlığımı hissettirmeyecek kadar yumuşak adımlarla peşinden yürüdüm. Tunç bar tezgahının arkasından kaşlarını kaldırdığında bir an için barda onun dışında kimse olmadığını düşünmüştüm ki hemen karşımızda duran kapı açıldığında Yağız Abi elinde tuttuğu telefonun parmaklarının arasında çevirerek dışarı çıktı.

"Ha koçum?"

Ege adımlarını hızlandırıp abisinin karşısına dikilip boynunu dikleştirdi. Aralarında birkaç santim boy farkı vardı, karşı karşıya durduklarında göz temasını sağlayabilecek kadar yakındı boyları birbirlerine. Yağız Abi kaşlarını umursamaz bir ifade ile kaldırdığında nefesimi tuttum.

"Bir şey demeyeceksen getir şu tapuyu zartı zurtu da imzala getirdiğim belgeleri."

"Senin. Belgelerine. Sıçarım." dedi Ege tane tane.

Gözlerim endişeyle açıldığında öne doğru bir adım atmak istesem de olduğum yerde kaldım.

Yağız Abi sağ elini Ege'nin sol omzuna yaslayıp yavaşça sıktı.

"Barı devredeceksin Ege."

"Ne kadar?"

Birden sorduğum soruyla Yağız Abi başını yana eğerek gözlerini gözlerim ile buluşturdu. "Ne, ne kadar prenses?"

Yutkundum, Ege'nin bana dönmeyen bakışlarındaki anlamı bilseydim nefesim bu denli ciğerime batmazdı. "Borç," dedim yine de kendinden emin çıkan sesimle. "Borç ne kadar?"

"Ne yapacaksın, Barbie evini mi satacaksın?"

Dilimi söylemek için ucuna gelen sözleri durdurmak için dudağıma bastırdım. Babamın kim olduğunu çoğu zaman ben de unutmak istiyordum ama Yağız Fırtına gibi insanların bu gerçeği yok saymaları had bildirmek isteyen yanımı harekete geçiriyordu. Tam olarak, sen benim kim olduğumu biliyor musun, anı yaşıyorduk ki ağzımdan çıkacak en ufak sert kelime yine benim canımın canını yakacaktı.

Yağız Fırtına, şu an dilimi tutuyorsam soyadına sebep.

"Ne kadar?" diye sordu bu kez Ege, gözleri bir an bile abisinden ayırmadan.

"Koçum senlik bir meblağ değil, sen barı devredeceksin o kadar?

"300, 400... Kaç bin söylesene?" dedim öne doğru bir adım atarak.

Yağız Abi'nin umursamaz gülümsemesi yüzüne yayıldığında tekrar bana döndü. "525 bin prenses..."

Kaşlarımı çatıp etrafa baktım. "Bu bar, 1 milyon ediyor öyle mi?"

"Belki daha fazla eder ama..." dedi Ege araya girerek. "Abim o paraya direkt barı veriyor. Değil mi abiciğim?"

Yağız Abi bunalmış bir ifadeyle Ege'ye döndü. "Öyle koçum, öyle... Adamlar borcuma karşı burayı istiyor, ben de veriyorum. Yeterince net mi?"

"Net," dedi Ege sinirler. "Çok net."

Bakışlarımı barın arkasında duran Tunç'a çevirdim hızla. Tanıştığımızdan beri pek iyi anlaştığımız söylenemezdi ama şu an bana yardımcı olmalıydı. Tunç ona diktiğim bakışlarıma sonunda karşılık verdiğinde Ege'nin sırtının bana dönük olmasını fırsat bilerek onu çağırmasını işaret ettim. Tunç tek gözünü 'hayırdır' ifadesi ile kırpıp başını salladığında derin bir nefes aldım. Bu kadar zor olacak ne vardı? Alt tarafı Ege'yi çağıracaktı. Bir kere daha Ege'yi işaret edip dudaklarımı oynatarak 'yanına çağır' dedim. Tunç amacımı kestiremese de bar için olduğunu anlayacak kadar zekiydi. Ya da ben öyle umuyordum. Bir süre daha yüzüme ifadesiz bir şekilde baktı.

İLKYAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin