"Hayır yanlış sokağa girmişsin." dedim dakikalardır sorunun çözülmeyişinin bıkkınlığı ile.
"Konum attım Melissa, konum. Nasıl bulamıyorsun?"
"Kuzgun mu demiştin?"
Derin bir nefes aldım, ardından o nefesi gürültüyle dışarı bıraktım.
"Evet, Kuzgun. Herhangi birine sorarsan o da gösterir."
Ekin, Mert ve Tunç kıstıkları gözleri ile bana bakıyordu.
Öğleden sonra olmuştu, bir kısmımız sabah evlerine gitmiş toparlanıp geri dönmüştü. Ege birkaç saat önce uyumuştu. Sıla ise henüz dönmemişti.
Mert, Çisil'i evine bırakmış biraz uyuması için ikna etmişti. Birkaç saat sonra gidip alacaktı çünkü bir arada kalmamız gerektiğine dair bir inancımız vardı. Küçük bir savunma timi oluşturmuş gibiydik. Kimse bizi bölemeyecek ve ayıramayacaktı. Yani en azından öyle bir havaya girmiştik.
"Birine sorsun bence." dedi Tunç kuruladığı bardaklardan gözlerini ayırmadan.
"Ya da olduğu yerde dursun biz onu alalım." dedi Ekin bar taburesine oturmuş kahve içerken.
Mert sessizliğini korumaya ve bara dönerken aldığı brownileri yemeğe devam etti.
"Melissa..." dedim, tükenmişlikle. "Neredesin söyle biz gelelim."
"Of bu nasıl yol, araba beşiğe döndü." diye söylendi Melissa, benim önerimi duymamış gibi.
"Aşk kuşum, ben ara bir sokağa girdim." diye devam etti.
"Evet..." dedim, sabırla. Ki ondan bende pek olduğu söylenemezdi.
"Dur dur buldum," dedi telaşla. "Ay tabelada kocaman karga resmi varmış."
"Kuzgun o."
"Ay aynı şey değil mi onlar... Tamam dur dur, iniyorum arabadan kapat."
Telefonu kapattığımda derin bir nefes verdim. Sonunda gelmeyi başarmıştı.
"Bana bakın..." dedim Mert ve Ekin'e dönerek. "Sakın yemek muhabbeti yapmayın, ayrıca zayıfmışsın kiloluymuşsun gibi bir durum tespiti yapanı da oyarım."
Mert iki elini birden kaldırdı. Bir önündeki kek kutusuna bir bana baktıktan sonra. "Biz yiyebilir miyiz peki?" diye sordu.
Kutunun yarısını yemiş olduğu gerçeğini önemsemeden onu başımla onayladım. "Ye sen ye sonra şekerin düşüyor."
"Ekin," dedim şirin görünmesi için gözlerimi kırpıştırarak. "Melissa biraz uçarıdır."
"Ee," dedi Ekin. Bedeni buradaydı ama ruhuna ulaşılamıyordu.
"Yani şimdi ben biraz sizden bahsettim, dün gece de duydun ya o senin fotoğraflarını gördü."
Ekin suratıma hala aynı boş ifade ile bakıyordu.
"Tamam, kibar olurum." dedi, konu buymuş gibi.
"Evet," diye onayladım onu yine de. "Kibar ol sen, evet."
"Nora." diye bağıran bir ses ile dış kapı açıldığından yüzüme büyük bir gülümseme yayıldı.
"Ben geldim..." diye haykırdı aynı ses, yüksek topuklarının zeminde bıraktığı hızlı adım sesleriyle bana doğru koşarken.
Birkaç adım attığımda kucağıma doğru koşarak atladı. "Favori sarışınım."
Melissa'nın yoğun sarılışının altında kıvranırken güldüm. "Favori," Başımı geriye doğru itip saçlarının rengine baktım. Bu kez hangi renkti acaba saçları? Gri ama sanki pembemsi bir gri. "Bu her ne renkse saçlım." dedim, kahkaha atarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLKYAZ
General FictionGeri döndüm. Tek tek söküp attığım ne varsa, üstüme bir bir diktim de döndüm. Kalbime geri döndüm.