16.Bölüm

4.8K 333 67
                                    

''Hayat seni hep aradığımda bulamayacağım yerlere sakladı...'

Nisan,2015

    Melek ivedi indi arabadan.Gergin gergin üstüne yürüyen adama kibarca seslenecekti karşı arabadan inen adam fakat her ikisi de birbirini tanımış olmalıydı.Ali'nin de adımları yavaşlamıştı.
Ali kayınpederinin doktorunu tanımıştı...
Evet,arabadan inen Cem'den başkası değildi.Melek büsbütün gerildi.Ne diyecekti?Bu çarpık ilişkiyi nasıl açıklayacaktı?Hastanede Serap'ı arkadaşı olarak tanıtmıştı,arkadaşının kocası ile ne işi olduğunu sorar mıydı?Cem'in anlayışlı biri olduğuna sığınarak o da ilerledi Ali'nin ardından.
    "Doktor ne diye.."
   O sırada Yağız'ın cümlesi yarıda kesildi.Cem kendisini gördüğünde her zaman olduğu gibi vahada su bulmuş tavrına bürünmüştü çünkü .
"Melek!Kaçtır arıyorum,bir şey oldu sandım?"

İlgiliydi tavrı,hatta fazlaca.Bilemedi ne diyeceğini.Ne demesi gerektiğini bilemedi.Ağzında bir şeyler geveleyecek oldu ki onun da sözlerini sert bir ses kesiverdi.
"Sana diyorum doktor,bekletiyorsun kaç saattir!Hala da devam ediyorsun."
"Yol benimdi."
Hazırdı cevabı Cem'in.Sözleri hayli kibar bir o kadar da yumuşaktı ses tonu Ali'ye tezat.Ve bu beyefendi tavırları Ali'yi daha da sinirlendiriyordu.Zaten bu adamdan oldu olası bir haz edememişti.Kontrollerine bilakis gitmiyordu kayınpederiyle birlikte.
"Ne gerek var gerginliğe?"Cem hemen peşinen söylemişti Melek'e doğru tebessüm ile.
"Biz de size geliyorduk."
    O an anlamlandıramadı birden.Cem niye gelecekti ki?Söylediklerini anlamlandıramadı o saliselerde ama sonrasında...Hatırladı.
"Aa doğru ya?!"dedi sessizce mahçup olarak.
"Sen nereye gidiyorsun evde olacağını söylemiştin."
"Bizim de çok önemli bir işimiz vardı."
  Sesi netti,hatta gergin.Sokak ortasında bu samimi konuşmayı kursağına sığdıramayacak kadar dolup taşmıştı hasreti.Öfkesi dalga dalga olup kabarmış vuruyordu göğsündeki en kuytu iskeleleri.Bir evladı vardı,men edilmek istenildiği kendi canından,kanından küçücük bir kız çocuğu!
"Siz..?"dedi Cem.Aralarındaki bağlantıyı anlamak istercesine kısılmıştı iri koyu kahve gözlerini.O da o an gerilmişti görüyordu Melek.En çok sorulmasından korktuğu soruyla muhatap kalmıştı.İşte o an karnının ortasına koca bir yumruk yemiş gibi acıdı...Kanadı kabuk bağlayan yaraları.O kabuklar sanki bindirilen hoyratça yolunup atılmış ve kanatılmıştı destursuzca.
   Israrla gözlerine bakıyordu Cem.Cevap bekliyordu anlaşılan.Ama Melek'in bu soruya bir cevabı yoktu...
'İkisi neydi sahiden?'

Kendine bile soramadığı bir sorunun hoyratça soruluşu tüketti ciğerlerindeki havayı ve o kısa saniyelerde bunca acıyı bir arada çekmiş,her şeyi aynı anda hissetmişken Ali bomba gibi bıraktı sokağın ortasına cümlesini...
"Eski eşiyim."
    Sahiden de eskiydi.Hem de ne eski.Yanıp da kavrulduğu vakitlerin tamahı o denli büyük olmuştu ki bu ayrılık asırlar gibiydi Melek'e.Asırlardır ayrıydı sanki.Öylesine büyük bir acıydı ki hissettikleri,asırlar geçmiş kadar büyük görülen bir zaman diliminde bile tükenmemişti.
"Bilmiyordum..."
   Cem,Ali'ye nazaran hayli kavruk teninde koyuca duran sakallarını kaşıdı.Ve Melek hiçbir şey söylemedi.Gözlerindeydi cevabı aslen.Mahçuptu yalnız,acılıydı sıfatı...
"Öğrenmiş oldunuz.Müsade edin de gidelim."
"Tamam beyefendi niye bu kadar gerginsiniz."
"Ben mi gerginim!?"dedi Ali sesi yükseldi.Cem'e doğru bir adım attı.Az daha konuşursa dağıtacaktı suratını,hissediyordu bunu Melek .Kendisinin men olduğu bir hayata bu kadar dahil bir adamaydı tüm öfkesi!Öfkesi büyüktü,hem de çok büyük.Dün akşamdan beri ne yapacağını bilemez yaralı hayvanlar gibi acı çekip dururken eski eşinin hayatına müdahil ettiği bir erkekle sokakta konuşacak kadar medeni değildi .

   Ali'nin arabasının arkasına bir araç daha yanaştı yavaştan ve o da geçmek için kornaya bastı.Sokak ortasında durmuş adamlara ithafen.

Kod Adı:KILIÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin