Tabibim gelsin...
Mayıs,2015
Dün işten döndüğünde erkenden uyumuştu.Beril korktuğunu bahane ederek birlikte uyumak istemişti.Tabiki kırmamıştı onu.Beril'in cibinlikli pembe yatağında anne kız koyun koyuna uyumuşlardı beraber.Onun çok sevdiği anlatırken uydurup anlattığı masallardan fısıldamıştı yine ona.Saçlarını okşamış,sırtını sıvazlamıştı.Kendi okşanmayan saçının,sıvazlanmayan sırtının da yerine...
Sabah da babasının tüm sorumluluğu üzerine alarak yazdırdığı yüzme kursuna gitmişti büyük bir sevinçle.Burada olduğu zamanlar kendisi getirip götürecekti tıpkı Nilsu'nun babası gibi.Burada olmadığı zamanlara önlem olarak da servise de yazdırmıştı.
Beril'in kahvaltısını yaptırıp yolcu ettikten sonra bir daha uyumamıştı.Bir çay koymuştu,sabah çayını içtikten sonra da güzel bir kahvaltı hazırladı balkona.
Balkon havaları gelmişti çoktan.Cam balkondu,orta büyüklükte.Ortada büyük olmayan formika kaplı krem bir masa;yastıkları renkli bir köşe takımı,karşıda iki hasır sandalye.Bereket versin ki önü kapalı değildi evin.Balkonun neredeyse boyuna erişen bir kiraz ağacı vardı ki balkonunun dört bir yanına koyduğu çiçeklerle mükemmel bir uyum içerisindeydi.
Beril gider gitmez onun çok sevdiği poğaçalardan yoğurmuştu.Fırına baktı,üstü kızarmış mı diye.Gelince çok sevinirdi.Ama çıkışta babası ile olacağını unutmuştu.Bir kere daha katılmıştı onlara bir daha pek yanaşmamıştı Yağız ile bir yerlere gitme fikrine.Işık hızında soyadı davası açmış bu işlemler için görüşmüşlerde bir iki kez,dava da hemen sonuçlanmıştı.Soyismiyle de sahiplenmişti çocuğunu.
Üzeri kızaran poğaçaları fırından çıkardı.Selma annenin pazardan dönmesine çok bir şey olmadığını düşünerek balkona geçti.Kenarları çiçekli,runner masa örtüsünü kaldırdı.Hazırladı kahvaltı masasını.O gelmeden evvel bir bardak çay içmek istedi açık pencereden içeriye dolan bahar havasına,kiraz ağacının güzel çiçeklerine karşı.
Balkonda dört bir yanda duran rengarenk çiçeklerini sulamayı unuturum endişesi ile döndü mutfağa.Sulama ibriğine su dolduracaktı ki o sırada kapı çaldı.Selma annenin döndüğünü sanarak çayın altını tekrar yakıp öyle gitti kapıya.
Kapıda gördüğü bir kuryeydi.
"Buyurun."dedi .Elinde büyük,yeşil şık bir saksı içinde rengarenk erguvanları tutan mavi şapkalı adama.
"Melek İzci?"
"Evet ,benim."dedi kadın bir hayli şaşkın.Kapanmayan eski bir yarasının sızısıyla.
"Bunlar size,şurayı da imzalarsanız."dedi,güç olduğu anlaşılır bir ifadeyle tek eline verdi saksının ağırlığını.Koluna astığı çantadan kağıtların tutturulduğu bir dosya uzattı.Kenarında duran kalem ile imza attı Melek.Çiçeği almak için hamle yaptığında
"Dikkat edin,biraz ağır."dedi.
Aldı saksıyı.Pespembe,mis kokulu çiçekler yüzünün kıyısında yer ederken taşıdı onları balkona kadar.Bıraktı masaya.Gözü ise kenarına iliştirilmiş nottaydı.Okudu notu.
Anneler günün kutlu olsun.
Doldu gözleri.Tekrar baktı çiçeğe.Erguvan ağacının bonsai yöntemi ile bodurlaştırılmış şekliydi saksı ile kendisine gönderilen.Düşündü.Kim biliyordu bu ayrıntıyı,kim gönderirdi?Cem olmasını istedi,aslında cevabını bilen aklı.
Yağız mıydı?
Kokladı çiçekleri.Kalbi çarptı da çarptı.Çarpıntıdan öleceğini sanarken,çaresiz bir iki damla süzüldü gözlerinden.Kendisinin tamamen aklından çıkmıştı anneler günü olduğu bunu hatırlanması...İlk defa kutlamıştı anneler gününü.Hem de muhteşem bir detay ile.Beyaz kartona yazılanları tekrar okumaya çalıştı buğulanan gözleri ile.Titredi elleri büsbütün.Koydu bir kenara.Sildi gözyaşlarını.
Demekki onun gözünde günü hatırlanacak kadar anne olmuştu.
Neyin nesiydi bu hediye?Bir anlam yükleyememişken kendine o ne olarak görüyordu kendisini.İlk karşılaştıklarında bağırıp çağırıyordu şimdi bu tavır da neydi?Evli bir adamın kıyısına yanaşmayacak kadar emindi kendisinden o yüzden tercihi mesafeden yanaydı.
Geç kalınmıştı.İstemezdi hediyesini de.Daha sonrasında kendi huyunu bildiğindendi korkusu.En büyük korkusu bir daha öyle sevda hülyalarına kapılırsa dönüşü olmazdı.Bir baba olduğunu yeni kabulleniyordu.Daha yeni yeni alışıyordu bu fikre.O çoçuğunun babası olan Ali'yi toprağa gömmüş varsayıyordu yıllar yılı.Yağız ise bambaşkaydı gözünde.
Aklını yitireceğini sandığı günlerde bulunmuş çözümdü bu.Ali'm diye seslendiği adam asla kendisini bırakmazdı.
Bu çiçeğin 'Yağız Yılmaz' tarafından değil de 'Ali Aslan' tarafından gönderildiğini varsaymak istedi.Bir çocuklu çekirdek bir ailenin önemli gün rutini kılmak istedi kalbi.Beyni ikrar verirken kalbi çarptı da çarptı.Nefesi daraldı.Yorulduğunda eskisi gibi omzunda dinlendiği,başı dertte olduğu her an yanında olan,tutunduğu dal olmasını diledi kalbi zehir zemberek bir hayal aleminin içinde.Oturduğu masada yemek yediklerini düşledi,gerçek bir baba gibi bazı gecelerde çocuğunu uyuttuğunu düşledi.
"Melek!"kendine seslenen ses ile korkunç bir şekilde çıktı hayal dünyasından.Binbir utançla!Sonrasında düşündükleri başka bir kederle yapıştı yakasına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kod Adı:KILIÇ
Ficción GeneralNe büyük yorgunluklarımız vardı sevgilim... Ne yapıp edemediklerimiz... Ne pişmanlıklarımız ne hüzünlerimiz.. En yürek yakanı ise ne hasretlerimiz vardı bizim... Koyu ayazlara sürgün,gözyaşlarına mahkum... Taşınabilir portetif acı yaslarım...