İstanbul,2011Elindeki havluyu bir kez daha sürttü ıslak saçlarına.İyilik edebiliyor muydu o?Bunu sorguluyordu dakikalardır içinde.Parlayan yeşil gözler hayalinde belirdikçe karşısındaki kızı da yanılttığının bilincine varıyordu.Kim bilir aklında kendisiyle ilgili ne güzel kanaatler oluşmuştu.Kendisinden alakasız,pürü pak insan sıfatı...Aynada yüzüne baktı önce,sonra gövdesine,sonra tekrar yüzüne ve gözlerine...İşkencelerden yadigar dikiş ve kırbaç izleri,vücuduna zaman zaman isabet alan;acıtan fakat öldürmeyen kurşun izleri değiştirir miydi sıfatını...Öyle ya da böyle elleriyle öldürdüğü insanlar,kendisine yapılan işkenceler gibi işkenceler etmekle yontulmuş bünyesinde hala yontulmamış iyilikler var mıydı?Cevaplarını veremediği sorularla çıktı ebebevyn banyosundan.Amerika'daki lüksün yanında solda sıfır kalan yeni evinde,yeni yatağına oturdu...Lüks müydü sanki istediği?Taş diplerinde konserve yiyen,su değmeyen saçları bitlenen,jilet değmeyen sakalları paslanan bir adamdı o geçmişte ...
Derin soluklar aldığı saniyelerde sol tarafındaki geniş pencereye vuran yağmur damlalarına çevirdi başını...Sonra bir şeyin cevabını verdi içinde.Taş kovuklarına sığınarak yediği konserveleri bile özlemişti...O zamanlar...Bir ailesi vardı,özlediği bir karısı.Kalktı oturduğu yerden pencerenin yanına vardı hızlı adımlar ile...Memleketindeki gibi yağmayan yağmurun bile ayrı acısıyla başını ve çıplak gövdesini soğuk cama yasladı..Serap'ı ilk öptüğü zaman da yağmur yağıyordu; hayalindeki masmavi gözler daha fazla dert yükledi heybesine.Telefonu çalıncaya kadar izledi yağan yağmuru derin soluklarla...
Çalan telefon sessiz evde olduğundan daha fazla ses çıkardığında şuan bu sese tahammülü olmadığı gerçeğiyle hemen ilerledi yatağın üzerinde dönen telefonuna.
"Efendim Gürkan."
"Komutanım rahatsız ettim ama istediğiniz kişi bilgilerini mail olarak hesabınıza gönderdim."
Eski bir hitap...Eskimiş,küflenmiş,paslanmış,yosun tutmuş;acıtan,kanatan bir hitap...
"Saolasın Gürkan.Sicil kayıtlarını da attın mı temiz mi yoksa?"
Sicil kastından daha geniş çaplı çıkarımıyla cevapladı Gürkan "Temiz,hiçbir örgüt ile de bağlantısı görünmüyor.".
"Peki tamam.İyi akşamlar."
"İyi akşamlar."
Bir saat olmuştu demek.Kapattığı telefonu pantolonun cebine sıkıştırdıktan sonra yan odaya geçti hızlı adımlar ile.Sanki geç kaldıklarının farkındaymış gibi.Çalışma odasının açık kapısından girip ufak odadaki açık meşe masasına doğru ilerledi.Dağınıklığa tahammül edemediği ve gizliliği yüksek olan çeviri metinleri derleyip kilitli dolaba koydu aynı hızla.
Açık ekrandan girdiği hesabındaki gönderilen kutusunu açtı.
Melek İZCİ
29.06.1987/İstanbul
Kayıtlı olduğu İkametgahlar
İstanbul Göztepe Çocuk Yuvası 1989-1993
Çocuk yuvası mı?Hayretle gözleri açıldı,bunları kesinlikle beklemiyordu.Gözleri ekrandaki yazıların devamında dönerken hala bir ümit besliyordu.Bir ayağı ise ileriye doğru atılmuş her an kalkacakmış bir vaziyette duruyordu...
Teslim Nedeni:Ebebeveyn vefatı.
Teslim Tarihi:01.07.1989
2000-2005 İstanbul Bolluca Çocuk Köyü
Sonrasındaki yurt ise okuduğu tıp fakültesinin yurdu gözüküyordu.Teslim nedeninin altında anne babanın trafik kazasında ölüm raporları ve daha nice ayrıntılar yazıyordu.Kanı dondu bir anda.Oysa az önce bir kuzenden bahsetmişti doğru olabilir miydi?Yardım istemeyecek kadar gururlu bir duruşu vardı;bunun gerçekliğini gecenin bu saatinde öğrenemeyecek kadar çaresiz buldu kendisini.Olmayan bir telefonu ile nasıl bir şey olursa kendine ulaşacaktı.Ya başına bir iş gelirse?Bir panik akımı ile fırladı ayağa bilgisayar ekranını ve odanın lambasını kapamadan hızla yatak odasına gitti.İvedi bir tişört aldı eline ve hatta tişörtün havaya uygun olmayan kısa kolları bile dikkatini celp etmemişti o an.Yatağın ayak ucunda çıkarttığı deri ceketi de hızla üzerine geçirip çıktı evden geç kalma endişelerini taşıyarak...
*****
İstanbul'un yüksek bir cephesine denk gelen mahallenin arka kısmındaki,korkuluğu dahi olmayan bir bankta oturuyordu.Ağlaması gerekenlere içten içe ağlıyordu sank.Ses dahi etmiyordu,gecenin bu saatinde bu koca şehirde korkmuyordu neredeyse..
Onun daha büyük korkuları vardı;kimsesizlik...
Birer ikişer yanaklarını yıkayan göz yaşlarını bazen siliyor bazen de öylesine izliyordu önündeki koca şehri...Kimseden bir şey ummayacak kadar dış kapı mandalı olarak gördüğü şu hayatta kimsesizlikle sınanıyordu yine ruhu...Ama bu sefer ki daha berbattı.Bu sefer daha kötüydü.Oturduğu yerde Serdar'ı neden aramadığı saçmalığı ile kendine çok kızsa da bir yana yine öksüzlüğünden diyordu.Hangi sıfatla arayacaktı Serdar'ı gecenin bu saatinde?Gecenin bu saatinde hangi şartlarda ve sıfatlarda misafir olacaktı ona?Ya da kaç gün sığacaktı bir yabancının evine?
İçini çekti.Ağladığında teselliyi bulamamanın bir getirisiydi belki bu sessiz ve içli hıçkırıklar..Belki de küçükken ağlayan çocuklara yaygara yaptıklarını söyleyerek sopa atan bakıcılardı...Kim bilir?Bir annesi olsaydı eğer...Bir telefon edip 'anne' diyebilseydi.Başını gökyüzüne kaldırdı,kurşun gibi yüzüne inen damlalara rağmen ve hep yaptığı gibi bir fısıltı halinde "Anne.." dedi.Sihirli bir kelimeydi bu yetimliğinin kefareti olarak.Gerçek manada hiç ağza alınmamışların bıraktığı zehir zemberek bir tat...Acıyan,kanayan ve sarılmayan tüm yaraların talibi olurcasına bastığı gaz pedalı ve sokaklar arasında çevirip durduğu direksiyon ile kazan kepçe misali arıyordu Melek'i..Sessiz,içli,merhameti taşıran göz pınarları daha mı önem arz ediyordu büsbütün.Onu bıraktığı evin yakınlarında dönüp dolaşıyordu.Ulaşılmayacak kadar imkansızlıklar tanımlıyordu her bir sokak.Her bir sokak lambası boş karanlıklardan başka bir şeyi umur etmiyor,yağmur damlaları çatapat iniyordu sokakta kalmış birinin varlığından habersiz.Vicdanen dolanan garip hissiyat olmasa ikna olacaktı neredeyse sokakta kalmadığına fakat...Az ileride bir bank,işte!..Melek...
Gaz pedalına hafifçe dokunmuş aradaki az buçuk mesafeyi kapattığı an frene basıvermişti.İyi bir insan olacağına neredeyse kendi bile inanacak kadar hızlı indi arabadan.
"Melek!"
Bu ses...Nereden çıka gelmişti.Gelmeyenlerin hatrına hayali mi teşrifte bulunuyordu hiç tanımadığı güzel gözlü adamın...Gözlerinde süzülmeye ant içmiş yaşlar umutlarını yakıp yıkarak karışıyordu sırılsıklam yanaklarına.Ipıslak saçları,üşümekten mi acıdan mı gerilmiş olduğu belli olmayan çenesi,sırıl sıklam olmuş üzerindeki tişört,gözlerinde ısrarla düşen ;yağmurla eş değer hızdaki göz yaşları...Kalbi çalkalanarak ilerledi genç kızın yanına adam.
"Neden yalan söyledin bana!"derken üzerindeki montu bir çırpıda çıkarmıştı Ali.Sessiz bir cevap ona eşlik eden göz yaşları...
"Kalk hadi,delirdin mi kızım sen?"derken uzanıp tutuvermişti Melek'in elini...Kızın gözlerinde bu hareketin öyle büyük öyle sevilesi manaları vardı ki göremedi bunları adam.Tahmin dahi edemedi.Kadınlara bilerek ve yahut bilmeden mavi boncuk dağıtan bir adamdan ilerisi değildi sahip çıktıkları.Sahip çıkabildiklerinin yanında kendi ismi dahi yokken canıyla cebelleşen eşinin dahi varıp gidemiyordu yanına.
"Nereden buldun beni?Karşına çıkan herkesin bu kadar üzerine titrer misin?Kimsin sen?" göz yaşlarını ve yüzüne gülle gibi inen yağmur damlalarını eliyle savururken söylemişti bütün hepsini.Biraz kırık,biraz buruk ve hatta biraz sinirli...Ümit etmekten vazgeçmeliydi şu kalbi..
"Tanışırız!"
"Nereye gideceğiz?!Lütfen,daha fazla bela etme beni başına.Sandığın gibi değil,3 5 gün sonra gidecek bir yerim de yok...Bırak,ne olur!.."
"Tamam,dur.Sonra konuşuruz bunları.Evi çok kullanan bir insan değilimdir hem ben.."dedi gülerek sonra devam etti "Ama biraz daha tutarsan burada bizi,şifayı iyice kapıp bir süre kullanmak mecburiyetinde kalacağım."
Kızın sırtına koyduğu ceketi elleriyle düzeltip, tuttu bileğinden.
**********
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kod Adı:KILIÇ
Genel KurguNe büyük yorgunluklarımız vardı sevgilim... Ne yapıp edemediklerimiz... Ne pişmanlıklarımız ne hüzünlerimiz.. En yürek yakanı ise ne hasretlerimiz vardı bizim... Koyu ayazlara sürgün,gözyaşlarına mahkum... Taşınabilir portetif acı yaslarım...