Keyifli okumalar.☀️
Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayıınn.😍
8.BÖLÜM "SARIKIZ"
Havalar iyice soğumuştu.
Ellerim başta olmak üzere tüm bedenim dışarı çıktığım zamanlar tir tir titriyordu. Eldiven takmayı oldum olası sevmeyen bir insandım, bu yüzden de ellerimi bu soğuktan ancak montumun cebinden çıkarmadan koruyabiliyordum.
Herkes bu hafta kar yağacağını söylüyordu. Hava tahminlerinde böyle gösteriyormuş. Daha önce hiç kar görmemiş biri olarak bu haber beni heyecanlandırmıştı ama gitgide soğuyan hava da çekilecek gibi değildi.
Akdeniz iklimiyle büyümüş bir insan olarak ellerim soğuktan yanmış, cildim kupkuru kesilmişti. Abartıyordum belki ama yirmi yıllık yaşamımda böyle de soğuk görmemiştim, ne yapayım?
Soğuktan kaçarcasına adımlarımı hızlandırarak yürümeye devam ettim. Yeni aldığım bot ayağımı sıkmıştı. Parmaklarımın acıdığını, botun ayağımın arkasını şiddetle vurmaya başladığını hissediyordum. Sınav haftam gelip çattığı için de oldukça gergindim. Ama bu hafta sonu artık bu yükten kurtulacağımı düşünüp sevinmiyor da değildim. Belki sınavları ve dersleri bir nevi dert olarak nitelemem çok doğru değildi ama günlerdir hissettiğim ümitsizliğin ve huzursuzluğun en büyük sebebi de onlardı.
İçime dertli dertli koca bir nefes çekince ciğerlerimin soğuk havayla birlikte sızladığını, boğazımın da yandığını hissettim. Bunun etkisiyle birkaç defa acıyla öksürdüm ama bu daha da canımı yakmıştı. Sonunda donmadan Cem Abinin kafesinin önüne geldiğimde çabucak kapıyı açtım ve içeri girdim.
Her anlamda tatlı bir sıcaklıkla karşılaştım. Bedenim rahatça gevşedi, kafenin şık ama daha çok şirin havası içimi huzurla doldurdu.
Renkli bir kafeydi Sarıkız ama daha çok senden benden bir havası vardı. Herkesin içindeki o gizli huzuru bulup çıkartacak, gözünün tek bir görmesiyle seni burada olman gerekiyor hissiyle dolduracak bir yerdi. Ama tüm bu güzelliklerine rağmen Sarıkız çok kalabalık olmazdı. Buraya dair beni çeken ilk şey buydu zaten.
Kalabalığı sevmezdim. Kalabalık bir aileye sahip olmak istememe rağmen kalabalık beni boğardı, huzursuz ederdi. Ama Sarıkız bu denli azlığı hak etmiyordu. Cem abinin sevecenliği; tatlıların, içeceklerin, yemeklerin bu denli leziz olması ve tabii satın alınamaz huzuruyla Sarıkız daha fazlasına layıktı.
Derya müşteriyle ilgilenirken beni görmüştü. Başımızla selamlaştıktan sonra en köşedeki masaya, neredeyse hep bu masaya oturuyordum, gidip oturdum. Günlerdir büyük bir titizlikle çıkardığım notlarımı ve birkaç tane de renkli kalem çıkarttıktan sonra Derya'yı beklemek üzere telefonumla oynamaya başladım. Tam da tahmin ettiğim gibi Derya beni çok bekletmeden gülen yüzüyle yanıma geldi.
"Nasılsın hayırsız?" dedi tek kaşını kaldırmış yalandan bana kızarken. Karşıma geçip otururken gülümseyerek ona baktım. Gözlerimle önünde duran notları gösterirken yılmış bir ifade de takınmıştım.
"Başım büyük belada. Beş yıl kadar da böyle sürüp gidecek gibi."
Derya sevimlice kıkırdarken açık renk kaşları da anlayışla bükülmüştü. Cam gibi parlak güzel gözleri bir süre notlarımda duraksadı. Sonra anlayışlı başını sallayıp "Allah kolaylık versin kuzum." dedi. "Çekilecek çile değil aslında...Ama mesleğinizin ne denli kutsal bir meslek olduğu tam da bu noktada başlıyor bence. Çekilen çilenin kutsallığında..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİ UMUTLAR
RomanceEce için yeni okul, yeni şehir ve yeni arkadaşlıklar demekti. Yeni şehrini sevdi, birkaç kişi dışında yeni arkadaşlarını da. Birisi için hissettikleriyse çok farklıydı. Kendisini sevdiğine inandırdiğı bir sevgilisi olsa da buna engel olamadı. Ama ha...