KEYİFLİ OKUMALAR DİLİYORUM.
Lütfen oy ve yorumlarınızı esirgemeyin.
25.BÖLÜM "İZMİR"
Uygun bir saatte İzmir uçağı bulmam büyük şanstı. Sabah erkenden yurttan çıkmıştım ve doğruca havaalanına varmıştım. Yanıma yalnızca birkaç parça kıyafet, cüzdanım, şarj aletim, kulaklığım ve diş macunumla diş fırçamı almıştım.
Kısacası bir gece bile burada kalmak istemiyordum. Bora'yla her şeyi güzelce halledip geri dönecektim.
Şimdiyse Bora'nın evine giden dik yokuştaydım. Vakit öğlen olmak üzereydi. Birkaç saniye soluklanmak için durduğumda kolumdaki saate baktığımda yanılmadığımı anladım. Saat 11.53'tü.
Bora'nın uyanmış olmasını dileyerek yürümeye devam ettim. Açıkçası uyku sersemi biriyle ayrılık konuşması yapmak istemiyordum. Sonuçta Bora benim yalnızca uzatmalı sevgilim değildi. Onunla yıllarca aynı sırayı paylaşmıştım, dertlerimi dinlemişti. O benim çocukluk arkadaşımdı.
Başımı iki yana sallayarak vicdanımın sesini kısmaya çabaladım. Eğer eskiyi düşünürsem bunu yapamazdım ama yapmam gerektiğini biliyordum. Çünkü artık vakit gelmişti. Geçmiş geçmişte kalmıştı, şimdiye bakmam gerekiyordu. Zihnimdeki geçmiş şimdinin aynasıdır sözünü silmeye çalıştı ve ben yürümeye devam ettim.
Yokuşu aşmış ve renkli binaların önüne gelmiştim. Bora'nın evini elbette biliyordum ama yine de birkaç saniye gözlerimi etrafta gezdirerek evlerin tümüne tek tek baktım. Sokak pek kalabalık değildi. Öğlen arasına yakın bir vakit olduğu için şehir ya okulda ya işinde ya da evinde olmalıydı.
Yanımdan geçip giden birkaç kişiye baktım göz ucuyla. Bora'nın evinde olup olmadığını bilmiyordum, onu görme ihtimalim de vardı sokakta bu nedenle. Ona yanına geleceğimi söylememe nedenim elbette bunu reddetme ihtimaliydi.
Ne kadar Bora kolay biri olsa da onu ikna etmek zor oluyordu. Daha doğrusu öylesine bir yeteneği vardı ki bir bakmışsınız Bora sizi ikna etmiş ve İzmir'e gidip onunla ayrılık konuşması yapma fikri o andan itibaren çok saçma bir eylem gibi gelmeye başlamış.
Böyle olacağından korkmuştum ve haber vermeden bu işi bitirmek için harekete geçmeyi tercih etmiştim hemencecik. Şimdiyse buradaydım işte. Hayatımın dönüm noktasında, o köşede durduğumu hissediyordum.
Kapıyı çalıp çalmamak konusunda uzunca düşündüm. En sonunda Bora'nın ayakkabılarını kapıda göremediğimi fark edince evde olmama ihtimali geldi. O anki cesaretsizliğimden belki ya da ne bileyim o an böyle olmasının daha doğru olduğunu düşündüm. Ama yaşayacağım şokun, diğer türlüsünü seçip kapıyı çalsaydım kısım kısım geleceğini farz edersem keşke kapıyı çalsaydım.
Bora'nın bana geçen sene bu evi tuttuğunda verdiği yedek anahtarı çantamın küçük bölmesinden çıkarttım. Muhtemelen evinin yedek anahtarının bende olduğunu hatırlamıyordur bile. Kapıyı sessiz olmaya özen göstererek açtım. Evde olmayabilirdi ama evdeyse de artık yapabileceğim bir şey yoktu.
Kapıdan geçmeden önce birkaç saniye sessizce durarak içeriyi dinledim. Herhangi bir ses duymadığımda hala uyanmamış olduğunu ya da çoktan evden ayrıldığını anlamıştım. Bora'yı bilirdim eğer evde uyanık olsaydı mutlaka ses çıkartırdı. Maç izlerken bağırıp durmak ya da mutfakta su içerken bile bir şeyleri devirmek buna dahildi.
Uyuma ihtimalini düşünerek sessiz adımlarla içeri girdim. Yine ses çıkartmadan kapıyı kapattığımda gerçekler bir kez daha beynimde yankılandı. Artık kaçış yoktu. Buraya kadar gelmiştim ve bu cesurluğumu birkaç aşamada daha devam ettirip hiç kimsenin onuruyla oynamadan bu işi çözecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİ UMUTLAR
RomantizmEce için yeni okul, yeni şehir ve yeni arkadaşlıklar demekti. Yeni şehrini sevdi, birkaç kişi dışında yeni arkadaşlarını da. Birisi için hissettikleriyse çok farklıydı. Kendisini sevdiğine inandırdiğı bir sevgilisi olsa da buna engel olamadı. Ama ha...