Keyifli okumalar diliyorum. Yorumlarınızı esirgemeyin.☀️
10.BÖLÜM "SIRLAR"
Rahat bir nefes alma zamanıydı. Sadece üç hafta kadar.
Sınavdan çıkar çıkmaz yurda gelmiş, kendimi sırt üstü yatağa atmış ve yarım saat boyunca hiçbir şey yapmadan öylece tavanı izlemiştim. Hiçbir şey yapmadan durmanın nasıl bir şey olduğunu neredeyse unutuyormuşum, onu fark ettim bu yarım saatin sonunda.
Sonunda ayaklanmaya karar verdiğimde perdeyi aralayarak dışarıya baktık. Gündüzler kısaldığından gün kararmaya başlamıştı bile.
İki gün sonraya, cumartesi akşam beşe İzmir'e gitmek için biletimi dün gece almıştık Bora'yla. Cumartesi gitmek için pek gönlüm olmasa da Bora haklıydı, bir daha o kadar ucuz uçak bileti bulamamız epey zordu. Bir gün sonraya, pazar gününe de bilet fiyatları bizim bulduğumuz biletin neredeyse iki, üç katıydı. Bu ekonomik zorlukta da rahatça geçirilecek zamanın nasıl paradan daha az değerli olduğunu kanıtlarcasına almıştık bileti. Uzun lafın kısası arkadaşlarımı bahane ederek birkaç gün daha buralarda kalmak isteyip tek başıma şehri gezme fikrim yatmıştı.
Aman, böylesi hayırlıymış diyerekten çok üzerinde durmak istemedim bu olayın ve kendime koca bir bardak su soldurup yatağıma oturarak usul usul suyumu yudumladım. Bir yandan da düşünüyordum.
İzmir'de hava nasıldı acaba? Buradan sıcak olduğu kesindi. Burası o kadar soğuktu ki yıllarca bebek cildine benzettiğim ve yer yer bununla övündüğüm ellerim bile çatlak çatlak olmuştu.
Eğer ılık bir havası varsa oranın nasıl giyinmeli, hangi kıyafetlerimi götürmeliydim? Bir de hava değişiminden çok çabuk etkilenen bir bünyeye sahip olduğum için soğuk havadan sıcak havaya geçmem beni yüksek ihtimalle hasta edecekti. Ben yine tüm önlemlerimi alıp küçük bavuluma gerekirse diye vitamin ilaçlarımı ve grip hapımı koymalıydım.
İzmir'den sonra da kendi memleketime geçecektim, Hatay'a. Bir hafta da orada kalmayı planlıyordum. Geçen bunca aydan sonra anneme kavuşacak olmak kalbimi sıcacık yapıyordu. Evim, annem, Hatay'a dair her şey burnumda tütüyordu sanki. Sabahları söylene söylene ekmek almaya gitmeyi bile özlemiştim.
Üzerime rahat pijamalarımı geçirip diz üstü bilgisayarımdan Netfilix'in yeni dizisini izlemeyi planlayıverdim o an kafamda. Aslında sınav biter bitmez yapacaklarım diye kafamda planladığım şeylerden biriydi diziyi izlemek. Şu an da yapacak bir şeyim olmadığını düşünürsem en verimli bu şekilde vakit geçiririm diye düşündüm ama henüz yatağımdan kalkmıştım ki kapı açılıp kıpır kıpır bir edayla içeri Cemre girdi.
"Se-laaam!" diye git gide artan yüksek oktavlı sesini ben dahil tüm yurt sakinlerinden sakınmadan pıt pıt yürüyerek yanıma geldi. Oldukça neşeli görünüyordu. "Nasıl geçti benim bir tanemin sınavı?" diye sordu uzun zincirli siyah çantasını heyecanla yatağına doğru fırlatırken.
"İdare eder." dedim. Yüzde yüz emin olmadan cevapladığım bir sürü soru vardı. Aslında beklediğimden kötü geçmese de bu emin olamama durumu ister istemez beni geriyordu. Cemre düz bir şekilde ona bakışımdan hoşlanmamış olmalı ki "Canını sıkmaya değmez." dedi. "Not mot diye canımı gram sıkmadım bak bu sene okul bitiyor."
"Öyle ama..." diye itiraz etmek istedim ama Cemre keskin bir bakışla beni susturdu.
"Gelecekte bu yaşlarına iç çekerek bakmak istemiyorsan gönlünce yaşa. Çünkü bu yaşlar bir daha gelemeyecek. Sen bir daha yirmi yaşındaki Ece olamayacaksın. Her geçen yıl ardında yaşanmışlıklar bıraktığın gibi yaşanamamış anlar da bıraktığını unutma. Yaşayamadıklarından pişman olmak inan bana ağır geliyor. Eksik kalmak, bu ağırdır ama daha ağırı eksik yaşamaktır."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİ UMUTLAR
RomanceEce için yeni okul, yeni şehir ve yeni arkadaşlıklar demekti. Yeni şehrini sevdi, birkaç kişi dışında yeni arkadaşlarını da. Birisi için hissettikleriyse çok farklıydı. Kendisini sevdiğine inandırdiğı bir sevgilisi olsa da buna engel olamadı. Ama ha...