KEYİFLİ OKUMALAR DİLİYORUM. YORUMLARINIZI ESİRGEMEYİN LÜTFEN...
14.BÖLÜM "KARANLIK"
Gözlerim karanlığa açıldı. Odada cılız bir ışık vardı. O da Burak'ın yattığı tarafın başucundan sızan sarı ışıktı. Gözlerimi ovalayarak ona baktığımda derin bir uykuda olduğunu gördüm.
Yataktan doğrulurken burada uyuyup kalmayı başardığım için salaklığımı tebrik ettim, onunla aynı yatakta uyumuş olduğumu düşününce yanaklarımın hafiften yanmaya başladı, muhtemelen de patlıcan gibi kızarmışlardı.
Gözlerimi yavaşça onun yüzüne çıkartarak hafif sarı ışığın altında yüzünün aydınlanan kısımlarına bakmaya başladım. Yanaklarımın kızarıklığı daha da artıyor olmalıydı. Her yanımın yanmaya başladığını hissediyordum. O uzansam dokunabileceğim bir uzaklıkta, yanımda yatıyordu ve, ve, Ah... O kadar güzel bir yüzü vardı ki... Nefesimin sıklaştığını hissedebiliyordum. Dudaklarımdaki salak gülümsemeyi silmeye çalışarak güzel yüzünü inceledim yavaş yavaş.
Gözlerim ilk başta kemerli burnuna kaydı. Çok düzgün bir burnu yoktu ama hafif kemerli burnu tamamen yüzünle uyumluydu ve yüzünün diğer detaylarına yakışıyordu. Hatta bence onun yüzüne ciddi ve ağır bir hava veren arada çatılan gür kaşlarından sonra burnuydu diyebilirdim.
Gözlerim usulca takılmamak için hep uğraşıp durduğum dudaklarında duruverdi. Dudakları dolgun sayılmazdı ama alt dudağının üst dudağından dolgun olduğunu söyleyebilirdim.
Kapalı gözlerine baktım. Keşek açık olsalardı ve ben gözlerine açıkken dahi şimdiki baktığım kadar cesur bakabilseydim diye geçirdim içimden. Kirpikleri siyah ve gürdü. Sanırım gözlerinin ön planda olmasını sağlayan şey, göz renginden sonra yüzüne gölgesi düşmüş olan gür kirpikleriydi.
Yüzü kemikliydi ama onu bir an için gülümserken anımsadım ve sol yanağındaki hafif bir tebessümle bile ortaya çıkan gamzesinin o sert yüz hatlarını anında yumuşatıverdiğini fark ettim.
Gözlerim yüzündeki yaralarda, morluklarda gezerken onun soğukkanlı bir insan olmasının yanında ne denli inatçı olduğunu da aklımın bir köşesine yazdım.
Israr etmiş, dil dökmüştüm ama nafileydi. Ağrıları olduğunu biliyordum. Bunun için bir şeyler yapmak konusunda ona bir sürü öneri de sunmuştum. Hastaneye gidilmeliydi. Emre'yi çağırıp onu hastaneye birlikte götürebilirdik ya da daha geçen sene ehliyetini almış ben, ne kadar acemi olursam olayım bir şekilde arabasıyla onu hastaneye götürebilirdim. Ama o itirazlarıma asla kulak asmadan iki tane ağrı kesiciyi aynı anda içmiş ve biraz dinlenmek istediğini söyleyerek yatağa uzanmıştı.
Onu öyle bırakıp gitmek istemedim. Birilerini çağırmamam konusunda da ısrarcıydı. O uykuya daldığında ben de yanına, yatağın diğer tarafına, yatağın neredeyse uç noktasına oturarak bir süre onun yanında kalma kararı almıştım ama öylece uzanacağımı zannederken bir şekilde uyuyakalmışım ve yatağa iyice kıvrılmışım.
Burak'ın uyurken bile ifadesiz duran suratına bakmaya devam ederken bir anda aklıma gelen şeyle irkildim.
Saat kaçtı?
Aniden yerimden doğruldum ve karanlıkta el yordamıyla telefonumu aradım. Yatağın baş kısmına sıkışan telefonumu bulmamla ekran kilidini açmam bir oldu. Saati gördüğümdeyse gözlerim kocaman açılmıştı.
Saat gecenin ikisini geçiyordu.
Kalbim ağzımda atmaya başladığında vücudum pes etmiş gibi yalpaladı ve yavaşça yere çöktüm. Uçağı kaçırmıştım. Oysa biraz durup, Burak uyuyana kadar onun başında beklemek istemiştim. Hastaneye gitmeyi kesin bir dille reddedince de öylece çekip gitmek içime sinmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİ UMUTLAR
RomanceEce için yeni okul, yeni şehir ve yeni arkadaşlıklar demekti. Yeni şehrini sevdi, birkaç kişi dışında yeni arkadaşlarını da. Birisi için hissettikleriyse çok farklıydı. Kendisini sevdiğine inandırdiğı bir sevgilisi olsa da buna engel olamadı. Ama ha...