Merhaba! Bir haftadır yazamadığım bölümü sonunda yazdım ve sizi bekletmeden paylaşıyorum. Ehliyet sınavına gireceğim ve derslerim akşam olduğu için yazmak gerçekten zor oluyor. Umarım çok bekletmemişimdir. Hepinizi tek tek seviyorum.
Keyifli okumalar ❤️
Gece boyunca rahat uyuyamamanın verdiği rahatsızlıkla pes ederek uyandım. Gözlerimi kapatıp kendimi uyumaya zorlasam da olmuyordu. Sürekli gözümün önünde canlanan sahneler bunu engelliyordu. Çığlıklarım ve ağlamam yüzünden boğazım da başım da ağrıyordu. Yatağın boş olduğunu zaten gözlerimi açmadan anlamıştım. Koskoca yatak buz gibiydi onun yokluğunda.
Güneş henüz ilk ışıklarını gösterse de ayağa kalkıp evdekileri rahatsız etmeden kısa bir duş aldım. Normalde üst üste iki gün yıkanmayı sevmezdim çünkü saçlarımın daha çabuk kırılmasına neden oluyordu ama dünden sonra baş ağrımı ancak sıcak su alabilirdi.
Duştan çıktıktan sonra saatin altıya geldiğini gördüm. Odada oturup sıkılmak yerine arka bahçeye çıkıp doğan güneşin tadını çıkarmaya karar vererek dolaptan kalın hırkamı ve kazağımı giydim. Norveç'te hava İngiltere'ye göre daha soğuktu. Henüz kar görmemiştim fakat yakında yağacağına emindim.
Evin merdivenlerini sessizce inip daha önce koridorun sonunda gördüğüm kapıya ilerledim. Tahmin ettiğim gibi arka bahçeye açıldığını anlayınca kapının kolunu indirerek kendimi dışarı attım. Tobias'ı bahçe salıncağında gördüğümde yanaklarımın kızarması uzun sürmedi. Dünkü rezilliğimi uzun süre unutamayacaktım.
O da benim gibi gri kapşonlu polarıyla oturuyordu. Üzerine aldığı ince battaniyeyle evin arkasında uzanan dağları izler gibi bir hâli vardı. Dalgın tavrı beni fark etmemesine neden olurken sessizce yanına yaklaştım.
"Beni korkutamazsın, Alexis. Enerjini hissedebiliyorum." dediğinde onun yerine ben korkmuştum. Şu cadı güçleri hakkında çabucak bilgi edinmek benim için iyi olacaktı sanırım.
"Nasıl bir enerji yayıyorum?" dedim, bahçe salıncağındaki diğer boşluğa otururken. Battaniyenin birazını da benim bacaklarıma örtünce ona gülümsedim.
"Kasvetli." dediğinde hüznümün tekrar gün yüzüne çıktığını hissettim. İnsanın kendi ailesinin ölümüne neden olması kolay bir şey değildi. Benim için iki ailem de korkusuzca canlarını feda etmişti. Gece boyunca ağlamama rağmen gözlerim tekrar doldu. Ruhumdaki yük öyle büyük bir yüktü ki, ne aldığım nefes nefesti ne de yaşadığım günlerin anlamı vardı. Beni doğuran kadın, annem olduğunu kısacık bir mektupta anlatmaya çalışmıştı. Kim bilir neler vardı içinde kağıda dökemediği. Onun yerine yine beni korumak uğruna yazmıştı o mektubu. Ne sevgisini belli edebilmiş ne kendinden bahsedebilmişti.
Beni büyüten ailem de benim için geçmişimi araştırmış, peşimdeki adamlara fırsat sunmuştu her şeyden habersiz. Babamın bir umutla bırakıldığım yetimhaneye gittiğini gözümün önünde canlandırabiliyordum. Mutlu olmam için öğrenmek istediğine emindim. Oysa her şeyden habersiz yaşamaya devam etsek bana yeterdi. Öz ya da değil, onlar beni büyüten ve sevginin ne demek olduğunu öğreten insanlardı. Mutlu olmam için varlıkları yeterliydi.
Şimdiyse iki ailemi de kaybetmiş, yapayalnız kalmıştım. Tanımadığım insanların arasında, tanımadığım bir ülkede intikamımın peşinden gidiyordum. Öz annemin mektupta bahsettiği görev bu muydu peki? Bilinmezliklerden o kadar bunalmıştım ki her şeyi bir an önce öğrenmek istiyordum.
"Hey, Alexis?" Tobias'ın sesiyle daldığım düşüncelerden sıyrıldım. Esen rüzgârdan yanaklarımın çoktan ıslandığını hissettiğimde hırkamın koluyla kuruladım. İnsanların içinde ağlamaktan hoşlanmasam da son birkaç gündür bu tabumu devam ettirmek çok zordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANLI LOTUS (TAMAMLANDI)
FantasyAilemin öldüğünü annemin telefonuma bıraktığı sesli mesajla öğrendim. Açık unuttuğu telefon çığlıklarına şahit olmamı sağladı. Ve katilleriyle tanışmamı... Artık eve gittiğimde benim için kapıyı açacak bir annem ya da saçlarımı okşayacak bir babam y...