Saatler geçmesine rağmen öfkem dinmiyor aksine daha da artıyordu. Kan istiyordum. Ölüm. Parker Hill'in ellerimde kuruyup kalmasını istiyordum. Öfkem yüzünden üzülmek bile aklıma gelmiyordu. Ailemin uğradığı ihanet için yas tutmak şu an için uygun değildi.
O aptal iğneleri henüz yapmadıkları için gücüm hala benimle olsa bile yaslandığım kapıyı açmam için işe yaramazlardı. Planım buradan çıkıp Parker'ın boğazına yapışmaktan başka bir şey değildi. Hayatımda kimseyi bu kadar çok öldürmek istediğimi hatırlamıyordum.
Çöktüğüm yerden kalkıp odanın dolaplarını karıştırmaya başladım. İzlediğim çoğu filmden yola çıkarak bir şeyler yapmayı umut ediyordum.
Sonunda anahtar deliğine girecek kadar küçük bir demir parçası bulduğumda geriye eksik kalan tek şey geniş bir bez parçasıydı. Onu da yatağın çarşafını yırtarak elde etmiştim.
Zaman kaybetmeden tekrar kapıya yaklaşarak önce etrafta birinin olup olmadığını dinledim. Hiçbir ses alamayınca yavaşça çarşafı kapının altından diğer tarafa uzattım. Fazla oyalanmadan küçük metali de kapının deliğine soktuğumda aklıma son anda anahtarın hala kapının üzerinde olup olmadığını kontrol etmek gelmişti.
Tek gözümü kapayarak deliğe baktığımda bugün Tanrı ilk defa yanımdaydı. Anahtar delikte bana gülümseyerek bakıyordu.
İnce demiri anahtar deliğine sokarak anahtarı ucundan ittirdiğimde yere düşüş sesi kulaklarımda yankılandı. Adrenalin seviyemin yüksek olmasından dolayı kulağa fazla sesli geldiğini umarak çarşafı tekrar bana doğru çektim.
Beyaz çarşafın üzerinde bana gelen anahtara bakarken ellerimin karıncalandığını hissediyordum. Parker'ı öldürme isteğim gözümü karartmıştı. Ve bende bundan memnundum.
Titreyen bacaklarımla ayağa kalkarak anahtarı deliğe sokup yavaşça çevirdim. Vampirlerle dolu bir yerde ses yapmak yakalanmanızı kaçınılmaz yapardı.
Dışarıya çıkarken bu anın tanıdıklığı huzursuz hissetmeme neden olmuştu. Daha sevdiklerime kavuşmanın rahatlığını bile yaşayamadan tekrar onlardan koparılmıştım. Bizim kaderimiz buymuş gibi tekrar tekrar onlardan uzaklaşmıştım.
Bunları düşünmek daha çok öfkelenmemi sağlarken çıplak ayaklarımla ilerlemeye devam ettim. Koridorun duvar kağıtlarından ve darlığından anladığım kadarıyla küçük bir evde bulunuyordum.
Koridor boyunca yürüyüp aşağı kata inen merdivenlere uğramadan solda kalan kapıya yöneldim. Konuşma seslerinin geldiği oda burasıydı.
Nefes alış verişlerimi düzene sokmaya çalışıp ruhu çağırdım. Göğsümün ortasında toplanan gücünü hissetmeye çalıştım. Öfkeme karışmasına izin verdim. Ancak böyle tereddüt dahi etmeden onu öldürebilirdim.
Telaşlı halimin yerini ölüm sakinliği alırken kapının kolunu yavaşça indirdim. Şansım varsa dikkatleri dağınık olduğu için beni duymazlardı. Tabiki bu durum kapıya dönük olmamaları halinde işime gelirdi.
Nefesimi tutarak içeri girdiğimde görüş açıma ilk giren büyük bir yatak olmuştu. Daha sonraysa mide bulandıran sahneye şahit olmuştum.
Yarı çıplak bir erkek bedeni ve altında yatan çamaşırlı kadın silüeti hiç doğru olmayan bir zamanda geldiğimi gösteriyordu. Kadını göremiyor olsamda erkeğin kaslı sırtı ve sarı saçları onun Parker olmadığını belli ediyordu.
Geri dönmek için adımımı atmışken tok bir ses, "Kızı alıp gideceğim Faye. Uzatma." dediğinde duraksamak zorunda kaldım. Anlaşılan Parker'ı postalayan Faye kendini hemen başkasının kollarına atmıştı. Peki ya bahsedilen kız kimdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANLI LOTUS (TAMAMLANDI)
FantasyAilemin öldüğünü annemin telefonuma bıraktığı sesli mesajla öğrendim. Açık unuttuğu telefon çığlıklarına şahit olmamı sağladı. Ve katilleriyle tanışmamı... Artık eve gittiğimde benim için kapıyı açacak bir annem ya da saçlarımı okşayacak bir babam y...