Göz kapakları sitem edercesine direniyordu açılmamak için. Açılmayacak ve tekrar beynine akın etmeyecekti hayatın ilmek ilmek zuhur ettiği madde alemi. Durmayı kabul etmeyen zaman kavramı, bu direnişini bedenine saldığı yoğun acı hissi ile bertaraf ettiği esnada, inleyerek araladı gözlerini. Nereden bilebilirdi göreceği ilk şey Kor’un yeşil gözlerinin olacağını. Tıslayarak kaçırdı bakışlarını görüntüsünden. Tüm bunların başlangıcı o değilken sebebi olarak onu görüyordu. Suçlamalı mıydı? Hayır. Çünkü bunu yine kendisi istemişti. Öğretmesini arzu etmişti. Ama bir bedelinin olup olmayacağını sormamış,düşünmemişti bile. Doğrulmaya çalıştı bedenine göz gezdirdiği esnada. Görünürde can yakıcı herhangi bir yara görünmüyorken, bedeni fazlasıyla sağlıklıydı. İçsel bir yanmanın sızıları beynini dolaşırken kaynağın ruhu olduğunu anlaması uzun sürmedi. Hırçın bakışları anın donukluğundan mütevellit şehven Kor’a döndü.
‘Artık bir anlaşmamız kalmadı,kralın askeri’ dedi buz gibi sesiyle,bayılmadan evvel yaşadıkları zihnini doldurduğunda, Arzu ettiğin gibi yalnızca sana ait bir kadın değilim. Gitmeme izin ver. Başka bir yol bulurum’.
‘Hayır’ dedi uzun bir müddet gözleri üzerinde kilitlenirken sessizliğini bozdu olumsuz kelamı.
‘Benden daha ne isteyebilirsin ki! Sana bedenimden başka verebilecek hiçbir şeyim yok’. Sesi kademe kademe yükselirken öfkesi arşa tavan olacak yoğunluktaydı. Mütevellit damarlarında ki yoğun sızı yakıcıydı. Sakin olmazsa hükmedemediği yeni yetenekleri lime lime edecekti ruhunun kırıntılarını.
‘Gitmene izin veririm dedi ve kısa bir es verdikten sonra devam etti, Yalnızca iki gün içerisinde ödediğin bedeller sebebiyle zayıf bir karaktere sahip olduğunu kabul eder ve bu meselenin peşini bırakırsan’. Her cümlesiyle inip kalkan sağ eli konunun ciddiyetini vurgularcasına savruluyordu gözlerinin önünde. Sözlerinin bitiminde eli yeniden pantolonunun cebine girdi. Görüntüsü hoş adam. Kahretsin dedi içten içe kıkırdarken. Haklı mıydı? Evet,ezelden ebede kurduğu her cümlede dibine kadar haklıydı. Ya pes eder inzivaya çekilirdi ya da iki günde vuku bulan bedellerin ağırlığını sırtına yüklenir ve ilerlerdi. Geleceğin bilinmezliğinin ardında ki olayların kat be kat fazla olacağını hissetse de, içgüdülerine gem vurup bu denli yol almışken geri dönmemeliydi. Dalgın bakışları yerini yoğun kararlı bir ifadeye bıraktığında gülümsedi karşısında ki adama.
‘O halde söyle yeni kurallarını,kralın askeri’ dedi neşe dolan tiz bir sesle.
‘Kalk' dedi, elini bir iki adımda yaklaştığı tepesinden ona uzatırken.
‘Ne kadar sürdü’ diye sordu sıcak parmaklara geçen buz gibi parmakları aldığı destekle bedenini yataktan çıkarırken.
‘Bir hafta. Kaybını telafi etmen gerek’. Gözleri büyüdü. Koca bir haftayı uyuyarak mı geçirmişti. Zihni ürettiği yeni küfürleri haykırırken lanet etti kendine.
‘Neyi telafi edeceğim’ diye sordu şimşekler çakan gözlerini önünde dikilen adama çevirdiğinde. Yine yürek hoplatacak bir yakınlıktaydılar. Onu öpmemek için kendini zor tutuyorken kuvvetli parmakları belini bulup sıcak gövdesine bastırdı Sahra’yı. Nefesi ince tenini yalayıp geçiyorken sözleri kalbini kavurdu,şehvet ateşiyle.
‘Sana dokunamadığım her saniye kayıptır,küçük kız. Kaybını telafi edeceksin’. Kızgın bir demir değmişçesine yakan dudakları değdiği yerleri dağladı. Her santiminde izi olan bu adam ulaşamadığı ruhuna da mührünü vurmak istercesine zuhur ediyordu hissettirdikleriyle bedenine.
‘Edeceğim’ dedi soluk soluğa. Kollarını boynuna doladı sıkı sıkı. Aldığı destekle bacaklarını kuvvetli beline sardı, Varlığın karşısında aciz kalan bu ruhu hala temenni ediyorsan kralın askeri, tüm gecemi ve gündüzümü sana feda etmeye hazırım’.
‘Kadın’ dedi kelimenin tonlamasını uzun tutarak sırtını yatakla buluşturduğunda. Gözleri yoğun şehvetin etkisiyle koyu kırmızıya dönmüştü, Tehlikeli sularda yüzüyorsun. Sözlerine dikkat et. Nezdimde bağlayıcı birer yemin niteliğinde olacaklar’. Cevap veremedi. Dudaklarına kapanan dudakları hırsla emiyordu ruhunu yutarcasına. Erkeksi hırıltıları gittikçe artarken sabırsızlık dayanamayacağı bir boyuta ulaşmış olmalı ki zaten üzerinde varla yok arasında duran ince saten geceliği parçalayarak çıkarttı. Üzerinde iç çamaşırı bulunmaması adına şükürler ederken erkekliği hoyratça kadınlığını doldurdu. Sert darbeleri aldığı hazzın etkisini arttırırken iniltileri yoğun şehvet çığlıklarına dönüşmüştü çoktan. Tırnaklarını kaslı sırtına geçirdi yoğun duyguların ruhunu biçare bırakması hasebiyle. Bacaklarını beline sardı ve bedenine inen her darbenin etkisini erkeğinin heybetli gövdesinden destek alarak hafifletmeye çalıştı. Çetelesini tutmadığı saatleri, üst üste iki ya da üç gün kovaladı. Öyle ki bu süre boyunca yalnızca bir veya iki kez yemek molası vermişlerdi. O da bitkin düşmemek için. Erkeğinin kollarında soluk soluğa kalan Sahra sıkı sıkı sarıldı hala enerjisi tükenmemiş sıcak bedene. Durumdan şikayetçi değildi bedeninin aksine. Nitekim tüm kasları sızlıyor,kemikleri dahi isyan edercesine ağrıyordu. Derin bir solukla misk kokusunu ciğerlerine doldurdu erkeğinin.
‘İyi misin’ diye sormasıyla başını yukarı kaldırdı ve gözlerine odaklandı. Yeşil gözleri cam gibi parlıyorken erkeksi yüzüne ayrı bir güzellik zuhur etmişti sanki. Gülümsedi başını olumlu anlamda sallarken, Kalkalım o halde. İşlerimi fazla geri plana çektim,kadın’.
‘Kalkalım’ dedi, son bir kez tadını arzuladığı dudaklarını öptüğü esnada.