Haftalar ayları takip ederken Kor verdiği sözleri bir bir yerine getiriyordu. Öyle ki yalnızca bir ay içerisinde siyah ateşe hükmetmeyi başarmış,istinaden kral ile tanışabileceği bir baloda kor’un partneri olarak boy gösterecekti. Bu sebeple son birkaç gündür eğitimlerini uygun giyinebilmek amacıyla boşlamıştı. Gerekli gördüğü her şeyi alıp alışverişini tamamlamasıyla ara verdiği çalışmalarına odaklanacaktı bugün. Nitekim kor sabahın erken saatlerinde kahvaltıdan sonra evden ayrılıyor ve akşam oldukça geç vakitlerde geri dönüyordu bu sıralar. İstinaden kendini meşgul edecek fazla olasılık yoktu elinde. Sık sık çalışıyordu. Kısa tuttuğu ısınma turunun ardından performansı düşen kaslarına eski donanımını kazandırmak üzere ön bahçeye kurdukları çalışma parkuruna yöneldi. Eline tahta kılıçlardan birini alarak yine tahtadan yapılma hedeflere doğru savurmaya başladı. Evin dışında iken siyah ateşi nadiren kullanırdı dikkat çekmemek için. Bu sebeple Kor köşkün bodrumunda da bunun için özel bir alan dizayn ettirmişti. Birkaç saniye duraksayıp tempo tutmasına yardımcı olan müziğin sesini yükseltti. Kaldığı yerden devam ederken geçen saatlerin farkında değildi. Hatta bir ara kahya kadın bahçeye akşam için kralın teşrif edeceği yemek vaktini haber vermek üzere çıktığında dahi duymayacak kadar yoğunlaşmıştı çalışmasına. Akşam üzeri aniden kesilen müziğin sesiyle kalakaldı yerinde. Kolunda ki saate bakarken bedenini bu denli zorladığı için hayıflanıyordu. Akabinde takip eden bakışları önce Kor’u ardından kralın askeri birliğini ve aralarında kalan kralı görmesiyle haykırmamak adına zorladı dudaklarını.
‘Sahra’. Adının dudaklarına ve sesine yakıştığı kızıl gözlü adamın seslenişi ile bakışları kenetlendi. Öfkeliydi ve haklıydı. Ne diyeceğini bilemezken sessiz kaldı.
‘Üzgünüm. Fark etmedim zamanın nasıl geçtiğini. Krala selam vereyim’ derken pespaye görünüşünü önemsemeden yaklaştı güruha. Nazik bir reverans ile selamladı kralı. Görüntüsü için özür dilerken telafi edeceğini söyleyerek peşleri sıra köşke girdi. Kor öfkeli soluklarıyla yanı başındaydı ancak umursamamaya çalıştı. Hızlıca aldığı duşun ardından uygun bir kıyafet giyinerek yemek salonuna indi.
‘Beklettiğim için üzgünüm,kralım. Affınıza sığınırım’. Eğildi ve reverans yaptı yeniden.
‘Lütfen,küçük hanım. Rahatsız olmayın. Oturmaz mısınız’ diye sordu sağ yanını gösterirken. Teşekkür etti otururken. Adamın nazik parmakları anında açık bıraktığı dalgalı saçlarını bulurken tepkisiz kalmaya özen gösteriyordu.
‘Sizinle tanışmakla müşerref olduğum için memnunum,kralım’. Konuyu değiştirmeye çalışan sözleri adamın dikkatini üzerinden çekmeye yetmemişti. Saliselik bir temasla gözleri karşılarında ki koltukta oturan Kor’a kaydı. Kaşları çatılmış, yoğun kırmızı bakışları kralın saçlarında ki elini takip ediyordu.
‘Merak ediyordum uzun zamandır’ diye söze giren kralın sesi hayranlığını yansıtır nitelikteydi, Komutanımın kalbini çalan, bununla da yetinmeyip vaktini varlığıyla dolduran kadını. Değecek kadar narin ve güzelsiniz,küçük hanım. Kor gibi bir adamın dahi kalbini çarptıracak kadar hem de’. Saçlarında dolaşan eli sözlerinin devamında yanağına inmişti. Buğulu bakışları bedeninin tamamında geziniyordu. Parmakları biraz daha aşağı kayıp boyun girintisinde ki saçları çekti. Kendini santim santim yaklaştıran adamın dudaklarını boynuna değdirirken kokusunu soluduğunu işitti. Kasılan bedeni kilitlendi. Tepki vermek istese de yapamadı. Kraldı karşısında ona bu tacizi yapan. Dudakları boynuna temas ettikçe artan mide bulantısını Kor’un gitgide gerilen yüz ifadesi takip edince tepki vermesi gerektiğini anlamıştı.
‘Geri çekil,kral’ diye bağırdı nazik olmayan bir hareketle omuzunu kavrayıp geri ittirdi adamı, Hareketleriniz taciz boyutuna ulaştı. Haddinizi bilin’. Ayaklandı ve asıl olması gereken adamın yanına geçerek oturdu. Gözleri temas ederken bedenleri birbirine döndü. Ellerini sevdiği adamın yanaklarına bastırdı nazikçe Sahra. Dudakları kenetlenirken onu ne kadar özlediğini hissediyordu. Sadece onun duyabileceği bir ses tonuyla özür diledi olanlar ve geç kaldığı için tepki vermekte. Kral’ın şahsı bile olsa hakkı yoktu ona dokunmaya. Bedenine yalnızca ait olduğu erkeğin elleri temas edebilirdi.Balonun düzenlendiği saray salonuna girmeleri takiben üzerinde dolaşan bakışların yoğunlaşmasına sebep olmuştu. Gözlerin varlığını ihlal etmesini anlayamazken, kulağına çalınan fısıltıların odak noktası Kor’du. Kolunda bulunduğu adamın yan profilden ifadesine baktı bir an. Geniş salonun içerisinde dolaştı gözleri yeniden.
‘Neler oluyor,kralın askeri? Neden herkes bize bakıyor’ diye sordu istemsizce. Meraklanmıştı.
‘İnsanları boşver’. Kurduğu yegane cümle olurken daha sessiz bir salona geçtiler. Bu salon içerisinde üç basamak merdiven ile ulaşılan sahnede ki tek bir tahtın haricinde yan yana yedi taht ve bunları takip eden gösterişsiz koltuklar bulunuyordu. Sahne üzerinde bulunan taht dışında diğerleri doluydu. Kral da henüz gelmemişti. Salona girmeleriyle ayaklanan kalabalık bir krala selam veriyormuşçasına reverans yaptı onları görünce. Akabinde anlam arayan gözlerle basamakları çıkan Kor öncesinde onu kolundan çıkartıp tahta yakın boş bir koltuğa oturttu. Basamakları çıktı ve şaşkın bakışları eşliğinde sahnede ki ihtişamlı tahta oturdu. Bunu yapmasıyla salonda bulunan diğerleri de yerlerine oturmuşlardı. Neler olduğunu anlamak için salonda üç kez daha dolaştırdı bakışlarını. İstinaden Kor’un bas bariton sesi salonu inletti. Hitabı çoğuldu ancak gözleri sürekli üzerindeydi. Kısa bir selamlaşma faslının ardından karşılıklı dört tahtta oturan ve diğer bölgelerin kralları olduğunu öğrendiği adamlar sorularını yöneltmelerinin akabinde saygıyla gerisin geri oturmuştu. Dikkatini celp eden en önemli nokta, Kor’a ‘Kral’ sıfatıyla hitap etmeleriydi. Gözleri biraz daha irileşirken bedeninden yoğun bir sıcaklığın akıp geçtiğini hissedebiliyordu. O bir kraldı. İntikamını almak istediği kral… Varlığını sahte bir piyon ile gizleyen bir kraldı Kor. Gözleri onun yeşil gözlerini bulduğunda yüzünde belli belirsiz, silik bir gülümseme vardı. Belki biraz kibir doluydu. Ancak sakindi. Ondan bir tepki bekliyormuşçasına sabit bakışları üzerinde kilitlenmişti.
‘Dışarı çıkın’. Gür ve bas sesi itiraz kabul etmeyeceği emrini haykırırken salonda bir uğultu koptu ve bir anda yalnız kaldılar. Öfkesini dizginlemeye çalışıyorken nemlenen gözlerini belli etmemek için başı yere düşmüştü. Ona yaklaştığını salonda yankılanan ayak seslerinden anlıyordu nitekim. Yüzüne bakmasına gerek mi vardı? Sıcak parmakları çenesini bulmadan evvel heybetli bedeninin gölgesi düşmüştü üzerine. Nazik tutuşuyla gözleri birleşene dek başını yukarı kaldırmasına sebep oldu. Bir şey söylemeliydi lakin öfkesi buna müsamaha gösteremeyecek kadar yoğundu. Kontrolünü yitirmemek uğruna odağını değiştiremiyordu.
‘Karşındayım,küçüğüm. Al hadi intikamını’. Sözleriyle dolan gözleri görüşünü bulanıklaştırdı. Çenesini hışımla parmaklarından kurtardı bir kaç adımda ondan uzaklaşırken.
‘Seni öldüreceğim,aşağılık. Öldüreceğim’. Gücü damarlarını parçalarcasına yüzeye çıkarken siyah alevler etrafını sarmıştı çoktan. Adımları ona yönelikken kontrolsüzdü. Halbuki aylardır hakimiyet üzerine sarf ettiği efor şu an boş görünüyordu gözüne. Bir yalanı yaşadığı aylar boyunca intikam için peşine düştüğü adamın yatağına girmiş, oyuncağı olmuştu. Onunla oyun oynamıştı Kor. Kral Kor. Gecelerini aşk ve şehvetle adadığı kırmızı gözlerin sahibi ihtişamlı Kor. Tiz bir çığlık boğazını yara yara dışarı çıktığında,bedenine hükmeden gücü reddediyordu zihni. Dizlerinin üzerine çöktü zayıf iradesine lanetler ederken. Siyah alevler bıçak gibi kesilirken salonun uç kısmında ki camlar parçalandı. Kulakları uğulduyordu. Gelenlerin kim olduğunu göremediği kararan gözleri yenilgisini ilan ediyorken içten içe küfür ediyordu kendine. Onu öldürecek kadar güçlü olmadığı için. Sevdiği adamı,ailesini ve onurunu elinden alan Kral’ı hak ettiği sonla ifna edememesi adına kızgındı karanlığa gözlerini kapatan zihni.